Tasavvurların tamamı bedîhî olabilir mi? Fahreddin er-Râzî ve İbn Ebü’l-Hadîd merkezli bir tartışma

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2025

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

Mehmet Bulğen

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/embargoedAccess

Araştırma projeleri

Organizasyon Birimleri

Organizasyon Birimi
İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü
Köklü bir geçmişe sahip olan İslami İlimler, güçlü bir gelenek oluşturmuştur. Bu gelenek içerisinde, akıl ile vahiy, fizik ile metafizik arasında uyum sağlanmıştır. Ne var ki modern dönemde bu uyum bozulduğu için daha önce var olmayan dinî , hukukî, itikadî, sosyal, psikolojik vb. pek çok problemle karşılaşılmıştır. Bu problemlere çözüm üretilmesi, din ile dünya arasındaki uyum ve yakınlaşmanın yeniden tesisini gerektirmektedir. Bu da İslami ilimlerde nitelikli çalışmalar yapmakla mümkündür.

Dergi sayısı

Özet

Fârâbî ile İslâm düşünce geleneğinde yer edinen tasavvur-tasdik ayırımı daha sonraki İslâm düşünürleri tarafından hem mantık hem de bilgi bahislerinin düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır. Bu ayırım çerçevesinde her iki türün de hem zorunlu hem de kazanımlı (mükteseb) yönlerinden bahsedilebilir. Ancak, Fahreddin Râzî, başta el-Muḥaṣṣal olmak üzere el-Erbaʿîn, el-Âyâtü’l-beyyinât ve el-Meʿâlim gibi eserlerinde, tasavvurların tümüyle bedîhî (veya gayr-i mükteseb) olduğunu savunmuş ve bu görüşünü, Menon paradoksunun yeniden sunulması ve tam tanımın hem teorik hem de pratik açıdan güçlükleri üzerinden iki ana delille desteklemiştir. Menon paradoksu, doğrudan bilginin imkânına dair bir ikilem oluşturur ve bilişsel düzeyde ya bilgi edinmenin tamamen mümkün olduğu ya da bilen öznenin epistemik düzlemin sıfır noktasında olduğu varsayımını kabul eder. Her iki durumda da kişi, bilgi edinme sürecinden mahrum kalacaktır. Râzî, tam tanımın imkânını tartışırken, tanımlanan şeyin kurucu bileşenlerinin bilgisini, o şeyin mâhiyetinin bilgisini elde etmekle eşitlemenin birtakım engeller doğurduğunu ileri sürer. Bu iki delil üzerinden, bilişsel süreçlerin ilk aşaması olan tasavvurların kazanımlı olmadığını gösteren Râzî, aynı zamanda tasavvurlara dayanan tasdiklerin ve tasdiklere dayalı fiillerin de kazanımlı olmadığı sonucuna varır. Bir başka deyişle, et-Tefsîr’de dile getirdiği “İnsan, irade hürriyetine sahipmiş gibi görünse de aslında zorunludur” düşüncesini, tasavvurların kazanımlı olmadığı görüşü üzerine inşa eder. Ayrıca, Menon paradoksunu yeniden sorunsallaştırırken, el-Meṭâlib’in dokuzuncu bölümünde yer alan “İman ve küfrün kulların kalbinde meydana gelmesinin ancak Allah’ın yaratmasıyla mümkün olduğu gösteren deliller” başlığı altında, el-Erbaʿîn’de ise “Kulların fiillerinin yaratılmış olup olmadığı” meselesinde bir delil olarak sunar. Ancak, bu görüş, özellikle irâde hürriyetine engel teşkil etmesi nedeniyle, Mu‘tezilî düşüncenin kabul edemeyeceği bir durumdur. Bu bağlamda, İbn Ebü’l-Hadîd, et-Taʿlîḳ ʿala’l-Muḥaṣṣal, Şerḥu’l-Âyâti’l-beyyinât ve Ziyâdâtü’n-Naḳżayn gibi eserlerinde Râzî’nin bu görüşüne karşı çıkmıştır. Bu makalede ise öncelikle, Râzî'nin tasavvurların kazanılmış olmadığına dair görüşünün ne anlama geldiği ele alınacaktır. Bu noktada, İbn Ebü’l-Hadîd, tasavvurların kazanılması ile tasdiklerin kazanılması arasındaki farkı ortaya koyar ve genel olarak bilinen (eş-şuûr fi’l-cümle) şeylerin tanım yoluyla tam bilmeye (eş-şuûr et-tâm) konu olacağını savunur. Sonrasında, Râzî'nin yeniden delil olarak kullandığı Menon paradoksunu aşabilmek için, bilen öznenin talep olmaksızın bilgiye ulaşabilmesini ifade eden bir tür “kazanım” önerisi getirir. Ayrıca, başta İbn Sînâ olmak üzere birçok İslâm düşünürünün savunduğu yönler (cihetler) teorisini, Râzî'nin görüşlerine karşı bir alternatif olarak sunmaktadır. Râzî'nin ikinci delili olan tam tanımın mümkün olmadığı iddiasına ise, mahiyetin zâtî unsurları ile mahiyetin kendisi arasındaki farkı göstererek cevap verir. Buna ek olarak, mâhiyetin bilgisinin faal aklın feyziyle veya zâtî unsurlarından birinin bilinmesiyle elde edilebileceği ifade eder.
The distinction between tasawwur (conception) and tasdīq (assent), established by al-Fārābī and subsequently integrated into the Islamic intellectual tradition, played a significant role in the organization of both logic and epistemology in later Islamic thought. This distinction allows for the consideration of both necessary and acquired (muktasab) aspects of both conceptions and assents. However, Fakhr al-Dīn al-Rāzī, primarily in his works al-Muḥaṣṣal, al-Arbaʿīn, al-Āyāt al-Bayyināt, and al-Maʿālim, argued that all conceptions are entirely intuitive (or ġayr-i muktasab), supporting this view with two main arguments based on a re-presentation of the Meno paradox and the difficulties of complete definition, both theoretically and practically. The Meno paradox presents a dilemma concerning the possibility of direct knowledge, assuming that either knowledge acquisition is entirely impossible, or the knowing subject is at the epistemic zero point. In either case, the individual would be deprived of the process of knowledge acquisition. Discussing the possibility of complete definition, al-Rāzī argues that equating knowledge of the constituent components of the defined thing with knowledge of the essence of that thing creates several obstacles. Through these two arguments, al-Rāzī demonstrates that conceptions, the first stage of cognitive processes, are not acquired, concluding that assents based on conceptions and actions based on assents are also not acquired. In other words, the view expressed in his al-Tafsīr, “Although man may seem to have free will, he is actually necessitated,” is built upon the idea that conceptions are not acquired. Furthermore, in re-problematizing the Meno paradox, he presents it as evidence in al-Arbaʿīn on the question of “whether the actions of servants are created,” and under the heading “Proofs showing that faith and unbelief in the hearts of servants can only occur through God’s creation” in the ninth chapter of al-Maṭālib. However, this view, particularly because it obstructs free will, is unacceptable to Muʿtazilite thought. In this context, Ibn Abī al-Ḥadīd, in works such as al-Taʿlīq ʿalā al-Muḥaṣṣal, Sharḥ al-Āyāt al-Bayyināt, and Ziyādāt al-Naḳḍayn, opposed al-Rāzī’s view. This article will primarily examine the implications of al-Rāzī’s position on the non-acquired nature of conceptions. At this point, Ibn Abī al-Ḥadīd highlights the difference between the acquisition of conceptions and the acquisition of assents, arguing that generally known things (al-shuʿūr fi’l-jumla) will be subject to complete knowledge (al-shuʿūr al-tām) through definition. Subsequently, he offers a type of “acquisition,” expressing that the knowing subject can attain knowledge without demand, in order to overcome the Meno paradox, which al-Rāzī re-utilized as evidence. He also presents the theory of aspects (jihāt), advocated by many Islamic thinkers, primarily Ibn Sīnā, as an alternative to al-Rāzī’s views. To al-Rāzī!s second argument —the impossibility of complete definition— he responds by demonstrating the difference between the essential components of an essence and the essence itself. Furthermore, he states that knowledge of the essence can be obtained through the grace of the active intellect or by knowing one of its essential components.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Kelam, Tasavvur, İktisâb, Fahreddin er-Râzî, İbn Ebü’l-Hadîd, Kalam, Tasawwur, Acquisition, Fakhr ad-Dīn ar-Rāzī, Ibn Abī al-Ḥadīd

Kaynak

Kader

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

23

Sayı

1

Künye

Sarıkaya, A. ve Süruri, A. (2025). Tasavvurların tamamı bedîhî olabilir mi? Fahreddin er-Râzî ve İbn Ebü’l-Hadîd merkezli bir tartışma. Kader, 23(1).