Işık, Vahdettin

Yükleniyor...
Profil fotoğrafı
E-posta Adresi ORCID Profili YÖK Araştırmacı Profili Google Akademik Profili TR-Dizin Profili SOBİAD Profili

Araştırma projeleri

Organizasyon Birimleri

Organizasyon Birimi
Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
Enstitü, “Medeniyet Araştırmaları” alanını haddizatında müstakil bir araştırma sahası olarak ihdas etmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede Medeniyet Araştırmaları alanının kendi çözümleme düzlemlerini tarif etmek ve alanı yönlendirecek ontolojik, epistemolojik ve metodolojik yaklaşımları teklif etmek için çalışmaktadır. Medeniyet Araştırmaları, mevcut disiplinlerin yaklaşımlarının çözümlemekte yetersiz kaldığı, yerel veya dünya ölçeğinde, insanlığın karşılaştığı farklı meseleleri anlamaya yönelik, çok disiplinli ve alternatif bakışlara imkan veren bir yaklaşım sunmayı amaçlamaktadır.

Adı Soyadı

Vahdettin Işık

İlgi Alanları

Sosyoloji ve Siyaset, Din ve Toplum İlişkileri, Modernleşme, Çağdaş Dünyada İslam ve Türkiye

Kurumdaki Durumu

Aktif Personel

Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 17
  • Yayın
    Said Halim Paşa: Bir ıslah düşünürünün hayatı, düşüncesi ve eserleri
    (Ketebe Yayınları, 2021) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren şahsiyetler içerisinde Said Halim Paşa önemli bir yer işgal etmektedir. Gerek üstlendiği idari ve siyasi görevler gerekse de dile getirdiği düşünceler, onu önemsememiz için yeterli gerekçeleri bize sunmaktadır. Dönemin yeni düzen arayışları sürecinde, onun yenilenmeye, geleneğe ve Batıya bakışındaki itidal, bugün de ihtiyaç duyduğumuz bir yaklaşımı örneklemektedir. Elbette ki her insan gibi onun da çözümlemelerinde sınırlılıklar görülebilir...
  • Yayın
    Asrın maskeli vicdanı ve Akif'in tarihe tanıklığı
    (Pendik Belediyesi, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    İnsanları tanımak için onlann içine doğduğu tarihi zaman dilimini ve toplumun halini dikkate almamız gerekiyor. Büyük Müslüman âlimi İbn Haldun, “insan vaktinin çocuğudur” derken insanın şahsiyetine ve düşüncesine etki eden bağlama işaret ediyor. Bu yüzden dönemi hesaba katmayan değerlendirmeler zeminsiz birer iddiaya dönüşürler. Bir diğer ifadeyle, “yer”siz -“yurt”suz bir insandan bahsetmiş gibi oluruz. Böylesi bir sorun yaşamamak için Âkif’in doğduğu 19. yüzyılın Müslümanlar için ne anlam ifade ettiğini tanımlamamız bu açıdan önemlidir.
  • Yayın
    Osmanlı'nın yeniden yapılanması sürecinde aydınların tutumu
    (Ekin Yayınevi, 2021) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Aydının toplum hayatındaki yeri ve değişim sürecindeki rolü yaklaşık 150 yıldır bizim düşünce dünyamızda konuşuluyor. Benzer şekilde sosyal bilimler literatüründe de aydın önemli bir yer işgal ediyor ve modernleşme süreci olarak kavramlaştırılan değişimin ana öznelerinden biri olarak ele almıyor. Özellikle Osmanlı-Türkiye modernleşmesi olarak kavramlaştırılan süreçte aydınların rolü ve teklifleri hakkında yapılacak müzakerelerde bunu daha açık bir şekilde görebiliriz. Bu hususta yapılan değerlendirmelerin bir kutbunu Müslümanların temel kabullerini ve tarihî tecrübesini “yeni” olanı içselleştirmenin enstrümanı yapmaktan endişe duyanlar, diğer kutbunu ise sorunların sadece “dışarı ”dan gelen saldırılarla izah edilmesini bir nakısa olarak gören ve “iç” bünyede bir tamir imkânı oluşturmak için “yeni/enme”nin gerekliliğini vurgulayanlar oluşturuyor. Biz kendi değerlendirmemizi yaparken, bu iki kutbun hassasiyetini mutlaka çatıştırmak gerekmediğinin farkında olan ihtiyatlı ve itidalli bir yol benimseyeceğiz…
  • Yayın
    İslamcı hareketlerin rejim karşıtlığı ve devletçilik çelişkisinin doğurduğu boşluk
    (Taşmektep Yayınları, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Tanzimat Fermanının beyanını esas alarak ifade edersek, Müslümanlar yaklaşık üç (3) asırdır ciddi bir takım askeri, idari, siyasi, sosyolojik ve fikri sorunla karşı karşıya bulunmaktadır1. Bu sorunun Avrupa’nın nüfuzuna girmek ile yakından irtibatı bulunuyor. Kuşkusuz on dokuzuncu yüzyılı tanımlamak için başka vurgular da yapılabilir. Bahsi gecen Osmanlı-Avrupa devletleri arasındaki değişen ilişkilerin mahiyetini de dikkate alarak, rahatlıkla ifade edebiliriz ki; on dokuzuncu yüzyıl ‘Müslümanlar üzerinde Avrupa nüfuzunun pekişmesi’ demektir. Avrupa’nın nüfuzu birbirini etkileyen üç farklı alanda temayüz etmişti.2 Bunlardan birincisi, işgaller sonucunda, Müslümanların yaşadığı toprakların çok önemli bir kısmının kapitalist sistemin bir parçası haline gelmesi, İkincisi; bir yandan işgallerle yer yer de varlığını sürdürmesine katkıda bulunarak Osmanlıyı Avrupa’nın siyasi nüfuzu altına alması, son olarak da Avrupa ideolojilerinin Osmanlı bürokratları ve aydınları arasında artan etkisidir.
  • Yayın
    Temel kavramlar ve düşünceler
    (İLEM Yayınları, 2021) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    1950’de iktidarı devralan Demokrat Parti (DP), dinî pratiklere alan açma konusunda CHP’ye nispetle daha açık bir tutum sergilemişti. Bu siyasetin yansıması olarak, 1950 seçimlerini DP’nin kazanmasıyla birlikte resmî rahatlama teşebbüsleri içinde dinî hayat yeniden canlanmaya başlamıştı. Bu canlanmayı çıkan dergi sayısı ve dergilerin gündem çeşitliliği açık bir şekilde yansıtıyor. Dergilerin künye bilgilerinden de anlaşılacağı üzere 1940’ların sonunda dergi yayın hayatında hızlı bir hareketlilik başlamıştır. Dergilerin isimleri daha çok dinî referanslara göndermeler yaparken, dergi isimlerinin altlarındaki tanıtım metinleri büyük oranda; “dinî”, “ahlaki”, “ilmi”, “edebi” gibi kelimeler ile ifade edilmiştir. Bu durum aslında bir anlamda belirli bir tedirginliği de göstermektedir ve yeni konjonktürde dikkatli yol alma çabası olarak da okunabilir...
  • Yayın
    Geleneğin muhafızı ve değişimin faili olabilmek: Şehadetinin 100. Yıldönümünde Said Halim Paşa’yı yeniden düşünmek
    (Kadim Yayınlar, 2022) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    In order to understand what Said Halim Pasha and the heritage he represented correspond to, it is necessary to explicate the search for a new order and the avenues this search occurred in in the second half of the 19th and the first quarter of the 20th centuries. Because he was both a party to these discussions as foreign minister and Grand Vizier of the Ottoman State, and one of the leading thinkers of the idea of Islamic renewal, which was one of the most significant branches of these discussions. At the time the Pasha was born Muslims were debating whether their conceptions, methods and scientific disciplines were adequate for meeting the needs of the new world they faced. The fact that the Pasha published a collection of his treatises under the title Buhranlarımız (Our Crises) indicates that he perceived the issue at hand as a "crisis". At a time when there emerged diverging evaluations of the historical experience of Islam and Muslims, the Pasha insisted that a solution could be found on the basis of Islam and the historical experience of his own society. Though, his approach did not evolve into traditionalist introversion. The value he attributed to the concept of renewal, however, did not result in adopting a Westernizing line either. For this reason, we can summarize Said Halim Pasha's stance as being at the same time both “a guardian of tradition and an agent of change”. After analyzing the causes of the “crisis” in detail, the Pasha proposes Islamization as the solution. According to him, Islamization should rise on a grounded faith that is supported by coherent knowledge. Therefore, Islamization requires understanding the existence in accordance with its own nature. This article focuses on understanding the thought of Said Halim Pasha in its context.
  • Yayın
    İslamcılığı yeniden düşünmek geçmişi değerlendirmenin ahlakı ve geleceği düşünmenin imkanı
    (Nobel Akademik Yayıncılık, 2016) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Günümüzde Müslümanlar somut ve ciddi bir kuşatma yaşamaktadırlar. Bu kuşatma cari sistemin dâhili ve harici saldırılarıyla gittikçe derinleşiyor. Kuşkusuz sorunun aciliyeti ve çok boyutluluğu Müslümanların zihnî serüvenlerini de etkiliyor. Bu yüzden, günümüz Müslümanı bu sorunların üstesinden nasıl gelebileceğine ilişkin zihnî bir kıskaçla da karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Küresel kapitalizmin fiilî ve zihnî kuşatması ile hesaplaşmadan sorunların üstesinden gelemeyeceğini her gün daha yakından fark ettikçe de, ya “savunmayı ya da “uyum”u esas alan çözümler yegâne seçenek hâline gelmektedir. “Savunma”yı esas alan tutumu İslamcılar, “uyum”u esas alan tutumu da laisistler temsil etmektedir.
  • Yayın
    Sırât-ı Müstakîm dergisinde Doğu ve Batı algısı
    (İlmi Etüdler Derneği, 2018) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Tanzimat Fermanı’ndaki beyanı esas alarak ifade edersek, Müslümanlar yaklaşık üç (3) asırdır ciddi bir takım siyasi ve fikri sorunla karşı karşıya bulunmaktadır.1 Bu sorunların Avrupa’nın nüfuzuna girmek ile yakından irtibatı bulunuyor. Sorunun ne olduğunu ve nasıl aşılabileceğine ilişkin bir yandan kendi halini,diğer yandan da galip bir güç olarak Avrupa’yı anlama ve anlamlandırma çabalarının arttığına tanık oluyoruz (Berkes, 2008, ss. 271-296, 389-461; Tunaya,1960). Nitekim 19. yüzyılın ikinci yarısı, “Avrupa’nın hem kendisini hem dedünyanın diğer bölgelerini yeniden tanımladığı bir güç birikime yol açmış oldu. Sanayileşen ve modernleşen Batı, kendisini “uygarlık” kavramı ile özdeşleştirirken, dünyanın geri kalanı için “Batılılaşma”, sanayileşme ve modernleşme ileeş anlama gelecekti. Bu gelişmeyle birlikte, sanayileşen ve modernleşen ülkeler “Batılı” olarak algılanmaya başlandılar (Micthell, 1988, ss. 1-33). Bununla irtibatlı olarak Avrupa-dışı dünyada, “Batı” ulaşılması gereken bir hedef halinegeldi.2 Neticede 19. yüzyıl sonunda, Avrupalı olmayan ve tam olarak sömürgeleş(tirile)memiş az sayıdaki devlet, Batılı devletlerin artan baskıları karşısında ayakta kalabilmek için ‘Batı’nın yöntemlerini benimsemek’ gerektiği düşüncesiyle reformlara yöneldi (Neill, ss 698–706). Bu devletlerin yüzlerce, hatta binlerce yıllık birikimleriyle yeni süreç arasında ciddi uyumsuzluklar yaşanmaktaydı .Özellikle İran, Afganistan ve Çin bu süreci oldukça sancılı geçirdiler. Kuşkusuz Osmanlı Devleti’nde durum daha devasa boyutlarda ve karmaşıktı. Osmanlı’nın merkezi yönetimler eliyle yeni düzen oluşturma çabaları bu karmaşık durumun yansıması olarak vücud buldu. Rusya ise daha özel bir süreçten geçmekteydi (Neill, ss.503–511). Daha çok da Almanya örneğini izleyerek modernleşme projesini yürüten Japonya’ya gelince, çabasında öznel bir başarı elde etmeyi başarmıştı (Sander, 2003, ss. 308-312). Mezkur ülkelerin çözüm arayışları bir yandan kendi hallerini diğer taraftan da muhataplarını yeniden anlamlandırmayı tahrik eden yeni bir mecraya besliyordu. Doğu-Batı diyalektiği tam da bu süreçte ortaya çıktı.
  • Yayın
    Muhafazakâr yahut reddiyeci okuma arasında İslamcılığı yeniden düşünmek
    (İlmi Etüdler Derneği, 2019) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi başından beri üzerine çokça yazılan ve farklı yönleriyle konuşulan bir konu olmasına rağmen bu düşüncenin üretildiği, tartışıldığı ve yaygınlaştırıldığı dergiler pek çalışılmamıştır. Hâlbuki dergiler, Osmanlı’nın son döneminden bugünün Türkiye’sine kadar, İslamcı düşüncenin oluşumunda ve gelişiminde önemli bir işleve sahip olmuş ve İslamcı yayıncılığın en önemli bileşenlerinden birini teşkil etmiştir. İslamcı Dergiler Projesi (İDP), bu mühim boşluğu doldurmak üzere 1908-2010 yılları arasında yayınlanmış İslamcı dergileri gün yüzüne çıkarma ve inceleme hedefiyle 2013 yılından itibaren İlmi Etüdler Derneği (İLEM) çatısı altında yürütülmektedir.
  • Yayın
    Bir geçiş dönemi aydını olarak Necip Fazıl
    (İnsan ve Medeniyet Hareketi, 2022) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin; Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
    Türkiye’nin ulus-devlet dönemi birçok alanda olduğu gibi entelektüel ve toplumsal önderlik profilinde de ciddi bir değişime yol açtı. Nitekim 1850’li yıllara kadar toplumda bilginin üretim merkezi, büyük ölçüde medreseydi. Medreseden yetişen alim de gerek toplumsal ilişkilerde bir müracaat mercii gerekse de siyasi sistemde bir özne idi. Devletin kendini yeniden yapılandırma ihtiyacının sonrasında açtığı mekteplerde yetişen yahut Avrupa’da okuttuğu kişiler ise hem birer bürokrat yani devlet adamı oldular hem de her alanda söz söyleme mevkiine geldiler. O tarihlerden itibaren, toplumsal önderlik de gitgide ulemanın ve beslenme kaynakları olan fıkhın irtifa kaybı ile sonuçlandı. Ulemanın irtifa kaybı ile açılan boşluğu ise aydın ve yeni bilgi sistemleri doldurdu. Bu süreç, Cumhuriyetin ilanı sonrasında yapılan devrimlerle zirveye ulaştı. Bu yüzden, 1924 sonrası yıllar bürokratların ve aydının altın çağıdır. Çünkü; kendini medeniyet değiştirmenin öznesi olarak gören kadrolar iktidarı ele geçirmiş oldu. Dolayısıyla tarihi İslam tecrübesinin hasılası olan kurumlar ve yanında bu kurumların yetiştirdiği özneler de kamusal alanın dışına itilerek çeşitli yöntemlerle ya doğrudan tasfiye edildiler yahut da pasifleştirildiler. Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak da İslam her seviyede bir sorun odağı haline getirilmiş oldu…