Işık, Vahdettin

Yükleniyor...
Profil fotoğrafı
E-posta Adresi ORCID Profili YÖK Araştırmacı Profili Google Akademik Profili TR-Dizin Profili SOBİAD Profili

Araştırma projeleri

Organizasyon Birimleri

Organizasyon Birimi
Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
Enstitü, “Medeniyet Araştırmaları” alanını haddizatında müstakil bir araştırma sahası olarak ihdas etmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede Medeniyet Araştırmaları alanının kendi çözümleme düzlemlerini tarif etmek ve alanı yönlendirecek ontolojik, epistemolojik ve metodolojik yaklaşımları teklif etmek için çalışmaktadır. Medeniyet Araştırmaları, mevcut disiplinlerin yaklaşımlarının çözümlemekte yetersiz kaldığı, yerel veya dünya ölçeğinde, insanlığın karşılaştığı farklı meseleleri anlamaya yönelik, çok disiplinli ve alternatif bakışlara imkan veren bir yaklaşım sunmayı amaçlamaktadır.

Adı Soyadı

Vahdettin Işık

İlgi Alanları

Sosyoloji ve Siyaset, Din ve Toplum İlişkileri, Modernleşme, Çağdaş Dünyada İslam ve Türkiye

Kurumdaki Durumu

Aktif Personel

Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 11
  • Yayın
    Asrın maskeli vicdanı ve Akif'in tarihe tanıklığı
    (Pendik Belediyesi, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    İnsanları tanımak için onlann içine doğduğu tarihi zaman dilimini ve toplumun halini dikkate almamız gerekiyor. Büyük Müslüman âlimi İbn Haldun, “insan vaktinin çocuğudur” derken insanın şahsiyetine ve düşüncesine etki eden bağlama işaret ediyor. Bu yüzden dönemi hesaba katmayan değerlendirmeler zeminsiz birer iddiaya dönüşürler. Bir diğer ifadeyle, “yer”siz -“yurt”suz bir insandan bahsetmiş gibi oluruz. Böylesi bir sorun yaşamamak için Âkif’in doğduğu 19. yüzyılın Müslümanlar için ne anlam ifade ettiğini tanımlamamız bu açıdan önemlidir.
  • Yayın
    İslamcı hareketlerin rejim karşıtlığı ve devletçilik çelişkisinin doğurduğu boşluk
    (Taşmektep Yayınları, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Tanzimat Fermanının beyanını esas alarak ifade edersek, Müslümanlar yaklaşık üç (3) asırdır ciddi bir takım askeri, idari, siyasi, sosyolojik ve fikri sorunla karşı karşıya bulunmaktadır1. Bu sorunun Avrupa’nın nüfuzuna girmek ile yakından irtibatı bulunuyor. Kuşkusuz on dokuzuncu yüzyılı tanımlamak için başka vurgular da yapılabilir. Bahsi gecen Osmanlı-Avrupa devletleri arasındaki değişen ilişkilerin mahiyetini de dikkate alarak, rahatlıkla ifade edebiliriz ki; on dokuzuncu yüzyıl ‘Müslümanlar üzerinde Avrupa nüfuzunun pekişmesi’ demektir. Avrupa’nın nüfuzu birbirini etkileyen üç farklı alanda temayüz etmişti.2 Bunlardan birincisi, işgaller sonucunda, Müslümanların yaşadığı toprakların çok önemli bir kısmının kapitalist sistemin bir parçası haline gelmesi, İkincisi; bir yandan işgallerle yer yer de varlığını sürdürmesine katkıda bulunarak Osmanlıyı Avrupa’nın siyasi nüfuzu altına alması, son olarak da Avrupa ideolojilerinin Osmanlı bürokratları ve aydınları arasında artan etkisidir.
  • Yayın
    Фатих Карими и Стамбулһские Писһма
    (Uluslararası Felsefe Araştırmaları Derneği (UFAD), Azərbayçan Fəlsəfə Və Sosial-Siyasi Elmlər Assosiasiyası (AFSEA), 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Cувдествукуг различные интерпретадии событии xıx века. мож- но с уверенностыо утверждатв, что с нашеи точки зренил, xıx век был периодом укрепленил влилнил европы над мусулвманами.1 влилние европы пролвилосв в трех взаимосвлзанных сферах. во-первых, окку- падил значителвнои части мусулвманских территории и их превра- вдение в составнуш частв капиталистическои системы; во-вторых, утверждение состолнин осажденности и распространение политичес- кого влилнил европы посредством проникновеник во внутренншш жизнв мусулвман в сферах права, финансов и образованил; в-третвих, растувдее влилние европеиских идеологии среди мусулвман.
  • Yayın
    The vision of order and al-‘Umran as an explanatory concept in the debates on civilization
    (Oxford University Press, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Debates around the concept of civilization are increasing. It is natural for debates to intensify given that several disciplines such as sociology, political science, and international relations are using civilization as a unit of analysis. As Paul Ricoeur (1965, pp. 271-84) pointed out, we are in a time when a ‘mediocre civilization' is gradually threatening the whole world. Paul Ricoeur (1965) in his article draws attentions to this threat and states that a standardized ‘mediocre civilization' came to impose itself over the whole world. Despite his appreciation of the globalization of universal values, Ricoeur regards this ‘mediocre civilization’, which is produced and disseminated by modernity, and which steadily assumes a plastic-artificial character, as one of the greatest threats that humanity faces. Under such circumstances, it is beneficial to question whether the tendency to solve almost every issue through a single concept called civilization is the result of reducing thought to a standard mediocre level. Of course, every paradigm is built on ‘root concepts’; however, in order to understand these clearly we must contextualize them in relation to centres of power. As a starting point, then, we can define these centres as centres of the modern Western system of thought. Thus, as modernity becomes global, non- Western societies are forced into a hierarchical relationship with the West and it would not be wrong to say that the present global regime is an outcome of Europe’s re-structuring of the world.
  • Yayın
    İslamcılığı yeniden düşünmek geçmişi değerlendirmenin ahlakı ve geleceği düşünmenin imkanı
    (Nobel Akademik Yayıncılık, 2016) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Günümüzde Müslümanlar somut ve ciddi bir kuşatma yaşamaktadırlar. Bu kuşatma cari sistemin dâhili ve harici saldırılarıyla gittikçe derinleşiyor. Kuşkusuz sorunun aciliyeti ve çok boyutluluğu Müslümanların zihnî serüvenlerini de etkiliyor. Bu yüzden, günümüz Müslümanı bu sorunların üstesinden nasıl gelebileceğine ilişkin zihnî bir kıskaçla da karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Küresel kapitalizmin fiilî ve zihnî kuşatması ile hesaplaşmadan sorunların üstesinden gelemeyeceğini her gün daha yakından fark ettikçe de, ya “savunmayı ya da “uyum”u esas alan çözümler yegâne seçenek hâline gelmektedir. “Savunma”yı esas alan tutumu İslamcılar, “uyum”u esas alan tutumu da laisistler temsil etmektedir.
  • Yayın
    Sırât-ı Müstakîm dergisinde Doğu ve Batı algısı
    (İlmi Etüdler Derneği, 2018) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Tanzimat Fermanı’ndaki beyanı esas alarak ifade edersek, Müslümanlar yaklaşık üç (3) asırdır ciddi bir takım siyasi ve fikri sorunla karşı karşıya bulunmaktadır.1 Bu sorunların Avrupa’nın nüfuzuna girmek ile yakından irtibatı bulunuyor. Sorunun ne olduğunu ve nasıl aşılabileceğine ilişkin bir yandan kendi halini,diğer yandan da galip bir güç olarak Avrupa’yı anlama ve anlamlandırma çabalarının arttığına tanık oluyoruz (Berkes, 2008, ss. 271-296, 389-461; Tunaya,1960). Nitekim 19. yüzyılın ikinci yarısı, “Avrupa’nın hem kendisini hem dedünyanın diğer bölgelerini yeniden tanımladığı bir güç birikime yol açmış oldu. Sanayileşen ve modernleşen Batı, kendisini “uygarlık” kavramı ile özdeşleştirirken, dünyanın geri kalanı için “Batılılaşma”, sanayileşme ve modernleşme ileeş anlama gelecekti. Bu gelişmeyle birlikte, sanayileşen ve modernleşen ülkeler “Batılı” olarak algılanmaya başlandılar (Micthell, 1988, ss. 1-33). Bununla irtibatlı olarak Avrupa-dışı dünyada, “Batı” ulaşılması gereken bir hedef halinegeldi.2 Neticede 19. yüzyıl sonunda, Avrupalı olmayan ve tam olarak sömürgeleş(tirile)memiş az sayıdaki devlet, Batılı devletlerin artan baskıları karşısında ayakta kalabilmek için ‘Batı’nın yöntemlerini benimsemek’ gerektiği düşüncesiyle reformlara yöneldi (Neill, ss 698–706). Bu devletlerin yüzlerce, hatta binlerce yıllık birikimleriyle yeni süreç arasında ciddi uyumsuzluklar yaşanmaktaydı .Özellikle İran, Afganistan ve Çin bu süreci oldukça sancılı geçirdiler. Kuşkusuz Osmanlı Devleti’nde durum daha devasa boyutlarda ve karmaşıktı. Osmanlı’nın merkezi yönetimler eliyle yeni düzen oluşturma çabaları bu karmaşık durumun yansıması olarak vücud buldu. Rusya ise daha özel bir süreçten geçmekteydi (Neill, ss.503–511). Daha çok da Almanya örneğini izleyerek modernleşme projesini yürüten Japonya’ya gelince, çabasında öznel bir başarı elde etmeyi başarmıştı (Sander, 2003, ss. 308-312). Mezkur ülkelerin çözüm arayışları bir yandan kendi hallerini diğer taraftan da muhataplarını yeniden anlamlandırmayı tahrik eden yeni bir mecraya besliyordu. Doğu-Batı diyalektiği tam da bu süreçte ortaya çıktı.
  • Yayın
    Muhafazakâr yahut reddiyeci okuma arasında İslamcılığı yeniden düşünmek
    (İlmi Etüdler Derneği, 2019) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin
    Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi başından beri üzerine çokça yazılan ve farklı yönleriyle konuşulan bir konu olmasına rağmen bu düşüncenin üretildiği, tartışıldığı ve yaygınlaştırıldığı dergiler pek çalışılmamıştır. Hâlbuki dergiler, Osmanlı’nın son döneminden bugünün Türkiye’sine kadar, İslamcı düşüncenin oluşumunda ve gelişiminde önemli bir işleve sahip olmuş ve İslamcı yayıncılığın en önemli bileşenlerinden birini teşkil etmiştir. İslamcı Dergiler Projesi (İDP), bu mühim boşluğu doldurmak üzere 1908-2010 yılları arasında yayınlanmış İslamcı dergileri gün yüzüne çıkarma ve inceleme hedefiyle 2013 yılından itibaren İlmi Etüdler Derneği (İLEM) çatısı altında yürütülmektedir.
  • Yayın
    Said Halim Paşa (ö. 1921): Osmanlı devlet ve düşünce adamı
    (İlmi Etüdler Derneği, 2017) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin; Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
    19 Şubat 1864'de Kahire'de dünyaya geldi. Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunudur. Babası Şûra- yı Devlet (Danıştay) üyesi Prens Halim Paşa, annesi Şevk-i Cedid Hanım'dır. Prens Halim Paşa'nın en büyük oğludur. Dedeleri Konya'dan Kavala'ya yerleştirilmiş olan bir Türk ailesidir. Ailesi ile birlikte 1870'de İstanbul'da yerleşen Said Halim, ilköğrenimini özel hocalardan aldı. Küçük yaşta Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce öğrendi. Yüksek tahsilini yapmak üzere İsviçre'ye gitti. İsviçre'de beş yıl kalarak siyaset bilimi alanında üniversite öğrenimini tamamladı. İstanbul'a döndüğünde II. Abdülhamid tarafından kendisine sivil paşalık rütbesi verilerek 21 Mayıs 1888'de ilk görevi olan Şûrâyı Devlet üyeliğine atandı. 1895'te amcası Mısır valisi Said Paşa'nın kızı Prenses Emine Tosun ile evlendi. Bu evlilikten Prens Muhammed Halim ve Prens Ömer İbrahim Halim) adlarında iki oğlu oldu. Başarısından dolayı kısa zamanda Rumeli beylerbeyliği payesine yükseltildi (22 Eylül 1900). Ancak onu çekemeyenler, kendi adıyla anılan yalısında yasal olmayan şeyler bulundurduğunu iddia ederek jurnal ettiler. Bu olaydan sonra Yeniköy'deki yalısına çekildi...
  • Yayın
    II. Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesinde doğu ve batı algısı: ictihad ve sırat-ı müstakim dergileri örneği
    (İbn Haldun Üniversitesi, Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, 2018) Işık, Vahdettin; Işık, Vahdettin; Şentürk, Recep; Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
    Bu çalışmanın konusu II. Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesinde Doğu ve Batı algısıdır. Tezin temel sorusu ise "İctihad ve Sırat-ı Müstakim dergileri etrafında kümelenen fikir muhitlerinin ben ve muhatap algıları neden ve nasıl değişti?" şeklinde belirlenmiştir. Bu bağlamda çağdaş Türk düşüncesini ve siyasetini şekillendirmede hala önemli bir yer işgal eden Batıcı ve İslami Yenilenmeci akımların 'kendi'ni ve 'başkası'nı nasıl tanımladıklarını açıklığa kavuşturmaya çalıştık. Elbette, tezin konusundaki zaman sınırlaması takdiri bir sınırlamadır ancak söylemlerin oluşumlarının tarihi-soyolojik bağlamdan etkilendiği gerçeğini dikkate alarak, çağdaş Türk düşüncesini şekillendiren söylemlerin daha belirgin olarak ortaya çıktığı II. Meşrutiyet dönemini tezin araştırma zamanı olarak belirledik. Söylemin inşasını tarihi ve sosyolojik bağlama indirgeme hatasında düşmemek için de "düşünce sosyolojisi" yöntemini tercih ettik. Böylece fikirlerin doğrudan söylemin inşasına etkisini ve temsilcilerinin konumları ile fikirlerin irtibatını anlamaya imkan bulunabileceğini varsayıyoruz. Tez dört ana bölüm ile sonuç ve değerlendirme bölümlerinden oluşmaktadır. Doğu-Batı kavramlarının Türk düşünce dünyasında nasıl ve niçin kullanıldığınının bağlamını vermek için tezin birinci bölümünde II. Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesinin genel bir çerçevesini çizdik. İkinci ve üçüncü bölümleri ise doğrudan İctihad ve Sırat-ı Müstakim dergilerinin Doğu ve Batı algılarını tespit etmeye ayırdık. Dördüncü bölümde de sözü geçen dergilerin yaklaşımlarını, farklı başlıklar altında düzenlediğimiz tablolar halinde vererek karşılaştırmalı bir değerlendirme imkanı sunmak istedik. Çalışmanın neticesi gösteriyor ki, İkinci Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesi bir yandan İslam ilim ve düşünce geleneği ile irtibatını sürdürmekte, öte yandan da Avrupa'nın düşünce mirası ile irtibat halinde bulunmaktadır. Buna rağmen, özellikle Sırat-ı Müstakim dergisinin, günümüzde Doğu ve Batı kavramları ile tanımlanan varlık alanlarına ilişkin kullandığı kavramlar ile seleflerinin kullandıkları kavramlar arasında güçlü bir irtibat ve belli bir süreklilik olduğunu gördük. İctihad dergisi çevresi ise İslami bir meşrulaştırma ihtiyacı duymasına rağmen, açıkça Batılılaşmaktan yana bir dil tercih etmektedir. Bu çerçevede "Sırat-ı Müstakim çevresinin mevcudu yeniden yorumlamayı, İctihad çevresinin ise yeni bir hayat tarzını ithal etmeyi tercih ettiklerini söyleyebiliriz.
  • Yayın
    Mehmed Akif Ersoy (ö. 1936): İstiklal Marşı'nın yazarı, şair, düşünce ve mücadele adamı
    (İlmi Etüdler Derneği, 2017) Işık, Vahdettin; Macit, Abdulkadir; Işık, Vahdettin; Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
    20 Aralık 1873'te İstanbul'da, Fatih ilçesi Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. Annesi Buhara'dan Anadolu'ya gelmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise Kosova'nın ipek kasabasına bağlı Suşişa doğumlu olan Mehmet 1289 Tahir Efendidir. Babası okumak için İstanbul'a gelir ve bir daha dönmez. Fatih medreselerinde müderrislik yapar. Akif ilköğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başladı, iki yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi'nde başladı (1882). Aynı zamanda Fatih Camii'nde Farsça derslerini takip etti...