Baysan, İbrahim Vehbi

Yükleniyor...
Profil fotoğrafı
E-posta Adresi ORCID Profili Scopus Profili YÖK Araştırmacı Profili Google Akademik Profili Web Sitesi

Araştırma projeleri

Organizasyon Birimleri

Organizasyon Birimi
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
Tarih Bölümü, çok-yönlü, disiplinler-arası, mukayeseli ve sosyolojik bir zenginlik üretmeyi; bu suretle, gerek Avrupa-merkezci veya Batı-merkezci, gerekse dar Osmanlı-Türk odaklı yaklaşımları aşmayı amaçlamaktadır.

Adı Soyadı

İbrahim Vehbi Baysan

İlgi Alanları

Osmanlı Tarihi, Ortadoğu, Tanzimat

Kurumdaki Durumu

Aktif Personel

Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 10
  • Yayın
    Sultan V. Mehmed Reşad dönemi ve toplumu dönüştürme aracı olarak Milli Eğitim
    (TBMM Milli Saraylar, 2018) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Yeni bir anayasanın ikinci kez ilân edildiği ve bu sürece atfen II. Meşrutiyet dönemi olarak da anılan 1908-1918 yılları, Sultan V. Mehmed Reşad’m aralıksız tahtta olduğu bir süreçtir. Bu dönem, yani Meşrutiyetin ilânı siyasî tarih açısından bakıldığında 1876 ile başlayan sürecin teyidi ve istikrarlı bir devamı niteliğindedir. Bilindiği üzere, 1876’da Kanûn-ı Esâsî’nin ilânıyla aslında anayasal monarşiye resmen adım atılmıştı. Ancak umulan olmamış, uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşılmıştı. Bir başka açıdan bakıldığında, siyasî otorite dünya konjonktürüne uygun olarak 1876 tarihine kadar uygun görülen toplumsal değişimleri, uygulamaları tebaaya yukarıdan inme ve zoraki bir şekilde empoze ediyordu. Tebaanın bu yeni uygulamaları sorgulama, eleştirme olanağı olmadığı ve bu akla dahi gelmediği gibi, tebaanın ne istediğinin de kıymet-i harbiyesi yoktu. O nedenle, I. Meşrutiyet’in ilânı aynı zamanda tabandan gelen taleplerin resmî kabulünü sembolize eder. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı, çağdaş dünyadaki gelişmelerle paralel olarak tebaanın anayasal bir düzende yaşama talebinin gerçeklemiş halidir. Bir diğer ifadeyle, yönetimde daha fazla söz sahibi olma, yöneten ile yönetilen arasındaki hukuksal esaslar teyiden bir kere daha yazılı olarak belirlenmiştir.
  • Yayın
    Suri̇ye - Irak - İran üçgeni̇nde Türki̇ye jeopoli̇ti̇ği̇
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2017) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Ülkelerin gelişmişliğinin ve refahının, daha doğrusu gelişebilme kapasitesinin belirlemesinde bulunduğu coğrafya ve o coğrafyada sınır komşuları olan ülkeler önemli bir rol oynar. Sınırınızdaki ülkeler; ekonomik ve siyasî krizin içinde, toplumsal sorunlarla boğuşuyor; uluslararası ambargolarla zayıflamış, daimi iç çatışmalar yaşıyor, harple, işgalle devlet olma vasfını yitirmiş ve hatta uzun süreli iç savaş yaşıyorsa istikrarlı büyüme konusunda ciddi sorunlar yaşanacağı aşikâr. Oralardaki kargaşa, anarşi ve terör ortamının size yansıması ve etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Bu gibi durumlarda devletler ister istemez tehdit algısını sınırları dışından gelecek doğrudan saldırılara ve daha da kötüsü, sınırlardan sızıp içeride konuşlanacak ve terör eylemlerine dönüşecek yapılanmalara göre şekillendirir, kaynaklarının önemli bir kısmını bu alana ayırmak zorunda kalır.
  • Yayın
    Kararın arkasına ne var?
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2017) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıyacağını ve ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den taşınacağını sosyal medya hesabından duyurur duyurmaz tepkiler gelmeye başladı. 6 Aralık tarihinde Washington’daki Beyaz Saray’ın Diplomatik Resepsiyon Odasında yaptığı konuşma ile Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olduğunu ve elçiliğin oraya taşınacağını ilan etti. Konuşmasında; “Kudüs, Yahudilerin antik zamanlarda kurulmuş başkentidir!” diyerek tarihte hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir şeye atıfta bulundu. Ayrıca, “Bu, malumun ilanıdır” diye de çevrilebilecek, “This is nothing more or less than a recognition of the reality” sözleriyle Amerikalıların muazzam bir çoğunluğunun hayatları boyunca hiç duymadıkları bir şeye atıfta bulundu.
  • Yayın
    19. Yüzyılda eğitim kurumlarının merkezi olarak Kudüs
    (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, 2018) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    İslam, Hırisiyanlık ve Yahudilik gibi üç dinin birleşme noktası olan Kudüs her daim Osmanlı devletinin ilgi alanı olarak var oldu. Sayısı hayli kabarık vakıflar şehre olumlu katkıda bulunurken şehrin ekonomik olarak da gelişmesine vesile oldular. Sultan II. Mahmud’un 1826 sonrası gerçekleştirdiği bürokratik reformlar ve merkezi idarede gerçekleştirilen yeniden yapılanma faaliyetleri Kudüs ve çevresini de etkiledi. Tanzimat döneminde açılan rüştiyeler bölgede de eğitime bakışı değiştirdi ve 1856 fermanının ilanının ardından kurulan Meclis-i Muhtelit gayri Müslimlerin de eğitimde söz sahibi olmalarını sağladı. Bu sunum, şehrin 19. yüzyılda uluslararası ilgi odağı olması ile Osmanlı devleti idaresindeki gelişmeleri inceler ve gelişmelere detaylı ışık tutar.
  • Yayın
    Osmanlı modernleşmesi ve eğitim
    (Kültür Konseyi Derneği, 2018) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Benim aslında doktoram Manchester Üniversitesi'nden tam da bu konuda: "Tanzimat Dönemi Devlet Eğitim Politikası". Bu çalışmayı İngiltere'de, Manchester'da yaparken bir endişeye kapıldım; sandım ki Türkiye'ye geldiğimde akademisyenler diyecekler ki, "Oo .. şuraya bak, konu Tanzimat; şu kütüphanenin tamamı Tanzimat, ile ilgili çalışmalarla dolu, sen ne yapıyorsun?!" Böyle düşünüyordum. Türkiye'ye araştırmalarım için geldim, biraz da çekinerek tarih bölümlerine fikir teatisi için gittim, gördüm ve ki bu konuda doğru dürüst bir akademik çalışma yok. Yani eğitim tarihi böylesi bakir bir araştırma alanı. Bir de, bizim tarihçilikte 'satır arasını okuma' diye bir anlayış yok. Demek istediğim, ham bilgiler doğrudan alınır ve yazılır, vakanüvis tarihçiliğinde olduğu gibi. Bu sunumda, ana hatlarıyla, modernleşme ve eğitim konularını anlatacağım. Aslında adını siz ne koyarsanız koyun, fark etmez. Çünkü bazı çevrelerin, "Biz modernleşmek istemiyorduk, öyle bir şey yok. Yapılanlar zaten Batılılaşmaydı. .. " diye hafif gördükleri, hafifsedikleri bir alan bu. O yüzden, adının ne olduğunun önemi yok. Ancak dışarıda bir yerde modem dünya var, modernleşen bir dünya var... Adını ne koyarsanız koyun, dünya değişiyor ve siz bir devlet olarak uyum sağlamak zorundasınız, var olmak için, bekanızı sürdürebilmek için başka hiç şansınız yok.
  • Yayın
    History of the Ottoman Public Education and Paradigm Shifts
    (Cambridge University, 2019) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Classical medrese education continued for centuries without much change and served its purpose: graduating new members for the prestigious ulama and the judiciary. Following the Industrial Revolution and major developments in the 18th century, the Ottoman Empire had to focus on formal military education by opening up new institutions. However, Sultan Mahmud's bureaucratic reforms and the establishment of new governmental institutions required different types of civil servants who could read, understand and more importantly implement the new regulations. This presentation will expound on the changes that occurred throughout the 600-year history of the Ottoman Empire from its beginning to its end. Special reference will be given to the concept of education from the first centuries of Islam.
  • Yayın
    Klasik eğitimden moderniteye Osmanlı Maarifi
    (Önder İmam Hatipliler Derneği, 2019) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Tarihçiler genellikle Osmanlı’da eğitim kurumlarının tarihini Orhan Gazi’nin (d. 1281 – v. 1362) İznik’i 1331 yılında Bizans’tan alması ile başlatır. Bu şehri başkent yapmasının ardından iki kilise binası (bazı kaynaklar bu binaların manastır olduğunu da söyler) yeniden ve farklı bir fonksiyonla kullanılmak üzere tahsis edilir. Bir kilise binası medreseye çevrilir ve ilk Osmanlı medresesi böylece kurulmuş olur. Buradaki ilmi hareketliliği arttırmak için Kayseri, Konya gibi Selçuklu medreselerinden ve hatta Arap yarımadasından Türkistan’a kadar uzak diyarlardan hocalar davet edilmiştir. Davud Kayseri, Taceddin Kürdi bu medreseye intisap etmiş ilk akla gelen zamanın tanınmış hocalarındandır. Diğer kilise binası imarethane, yani muhtaç olanlara ücretsiz yemek dağıtan bir kurum olarak tasarlanır ve faaliyete başlar. Hatta Orhan Gazi bu imarethanede ilk yemeği kendi elleriyle dağıtarak bu konuya verdiği önemi ve hayır yolunda öncülüğünü de göstermiştir.
  • Yayın
    Osmanlı'da modernleşme-reform ve eğitimin kısa tarihi (Takdim)
    (İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2019) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Günümüzden yüzyıllar önce geleneksel eğitim iki ana mecrada gerçekleşiyordu: Küçük yaştan itibaren çocuklar ilk eğitimlerini mahalle mekteplerinde tamamladıktan sonra ya devlet bürokrasisine dahil oluyor ve birine ·yamanarak" yıllar boyunca bürokrasinin inceliklerini öğreniyor, ya da daha yüksek bir kariyer için, o zamanın yüksek öğrenim kurumları olan medreseye giriyordu. Her iki durumda da yeterlilik/mezuniyet belgesi olarak ‘icazetler' ve ‘diplomalar' çok önemli resmi belgeler olarak hak edip alanların ellerinde bulunuyordu.
  • Yayın
    Tarihsel perspektiften Sultan Süleyman döneminde ilim ve ta'lim
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2018) Baysan, İbrahim Vehbi; Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    İslam tarihi açısından eğitimin kurumsallaştırılması faaliyetleri uzun bir sürece yayılmış ve ilmin ‘talim’i, yani öğretimi ile özellikle ‘muallimler’in (öğretmenlerin) riayet etmesi gereken, belli kuralları olan bir alana dönüşmesi için yoğun çaba harcanmıştır. İbn Suhnun’dan başlayarak Kabisi ile devam eden bu süreçte Nizamiye medreselerinin tesisi eğitimde dönüşümün sembolü ve aynı zamanda müfredatın şekillenmesinde etmen olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile birlikte el attığı alanlardan biri de medreseler olmuş ve İznik medreselerinin ihdası kurumsallaşma sürecinin önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Bu süreçte müfredat da sistematik olarak oluşmaya devam etmiş, zamana göre temel özellikleri değişmeden içeriklerinin güncellenmesi yoluna gidilmiştir. Fatih döneminde açılan Sahn-ı Saman medreseleri ilim tahsili alanında yeni bir dönüşümü işaret ederken, devlet nezaretinde vardığı önemli seviyeyi gözler önüne serer. Bu sunumda Sultan Süleyman döneminde ilim tahsili ve ta’limin vardığı seviye tarihsel süreci içinde irdelenecek ve müfredatın teşkili ile gelişimindeki evrelerin ışığında o tarihe has özellikleri tartışılacaktır. Bunu yaparken ta’lim meselesinin geçirdiği evreler ve içerik ile muallimlerin bu süreçteki rolleri örnekleriyle anlatılacaktır. İslam tarihinde eğitimin ve öğretimin sosyal alandaki etkileri ve devamla, Osmanlı’da süregelen faaliyetlerin Sultan Süleyman dönemindeki tezahürü ana hatlarıyla bu çalışmanın ilgi alanlarını belirleyecektir.
  • Yayın
    From the New Order to the Benevolent Event-making children’s education compulsory in the Ottoman Empire, 1808 – 1826
    (Selim Hilmi Ozkan, 2024) Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Sultan Mahmud II's era witnessed a gradual transition of the centuries-old classical Ottoman education system that was controlled by the ulama into a state administration by the announcement of an imperial decree in 1824. Although this significant change was the third in Europe, it has not been a specific topic for academic research so far. As the documents from the Ottoman archives confirm, the Sultan's efforts concerning children's basic education began almost a decade earlier. He was concerned about the deteriorating quality of the education system. Based on the primary sources, this study aims to portray the historical background and the official transfer of children's education under state control. This decree did not only make children's education compulsory but also displayed families' bad habit of letting little children work instead of sending them to school. According to the imperial decree, children started working at a very early age and did not learn the basics of their religion, and when they grew up, they did not go and educate themselves either. Sultan instructed authorities to prevent child labor and ensure children attended schools learning the basics of their religion. In effect, children's education became the collective responsibility of not only the families but also imams, school teachers, neighborhood administrators, and judges.