Haliloğlu, Nagihan
Yükleniyor...
Araştırma projeleri
Organizasyon Birimleri
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü
Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nün vizyonu, özellikle Avrupa ve Orta Doğu dillerinde yazılmış eserleri hem birbirleriyle hem de Türk Edebiyatı’yla mukayese ederek, medeniyetlerin geçişkenliği hakkında bilgi üretmek ve farkındalık yaratmaktır. Eleştirel bakış açısının temel alınacağı Bölümde, edebiyat, dil, kültür, sinema alanlarındaki gelişmeleri yakından takip edip, tartışmalara katkı sağlayacak bilim insanları yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Adı Soyadı
Nagihan Haliloğlu
İlgi Alanları
Area Studies Social Sciences , Religion Literature Government & Law
Kurumdaki Durumu
Aktif Personel
20 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 20
Yayın Replacement and genealogy in Jane Eyre and wide sargasso sea(Palgrave McMillan, 2018) Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüThis is a polemical paper trying to formulate a poetics of replacement and genealogy based on Charlotte Bronte’s Jane Eyre and Jean Rhys’s Wide Sargasso Sea. Thornfield, in the book Jane Eyre, is one of the most famous haunted houses of British literature where, at the superficial level, the character of Jane Eyre replaces Antoinette as the female partner of the man of the house. Thornfield and the two women in it, representing different types of femininity, have haunted both novelists and theorists for decades, and have given us the typology of the ‘mad woman in the attic’. The idea of replacement, in the context of ‘writing back’, can be seen as a larger question of the literary cannon: just as one character can be a replacement for another, so can one literary work act as replacement for another. This idea allows us to conceptualize replacement as a function of genealogy: replacement can be a mode of reiteration, or even a compulsive repetition. When it comes to the story line, the central ‘replacement’ in Jane Eyre is Rochester trying to replace Antoinette as partner; the replacement in Wide Sargasso Sea is the replacement of Jane Eyre with Antoinette as the protagonist.Yayın Arrival: Dil, zaman ve kader üzerine bir deneme(Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık, 2017) Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüKutsal kitaplar, insanlığın tarih boyunca kendisine gelen müjdeli haberlere nasıl yüz çevirdiğini anlatır. İnsanoğlunun bu aymazlığı, kendisini bilim kurgu kisvesi altında izlettiren Arrival filminde masaya yatırılan ve insan olmakla ilgili derin meselelerden sadece bir tanesi. Buna benzer birkaç tane epistemolojik ve ontolojik meseleyi birden ele alan film, yönetmen ve oyuncuların abartısız, tadında çabaları sayesinde giriştiği ‘tartışmaların’ hepsinden yüzünün akıyla çıkıyor.Yayın Halide Edib Hampstead’de: İngilizlerin işgalci ve ev sahibi olarak temsili(İstanbul Üniversitesi, 2019) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüBu makale Halide Edib [Adıvar]’ın (1884-1964) İngiltere ile olan ilişkisini yazılarındaki ev sahibi, misafir ve işgalci kavramları üzerinden inceleyecektir. Halide Edib’in İngiltere ile olan ilişkisinde bu kavramların hem tarihi hem de söylemsel karşılıkları vardır. Bu kavramların söylemsel manalarına Haswell ve Haswell’in geliştirdiği misafirperverlik ve yazarlık çerçevesinden bakılacaktır. Haswell ve Haswell bu çerçeveyi sömürge ilişkileri üzerinden inşa etmiş olsa da, tespitlerini sömürge ilişkisi olmayan durumlarda da gözlemlemek mümkündür. İngiliz ordusunun İstanbul işgaline tanıklık etmiş, yazılarında Hindistan’a dair örnekler veren Halide Edib’in eserlerindeki İngiliz figürü genel edebiyat tarihinden tanıdığımız sömürgeci figürüyle örtüşmektedir. Yazarın en sevimsiz İngiliz karakteri olan Ateşten Gömlek’teki gazeteci Mr. Cook sömürgeci zihniyetini temsil eder. Halide Edib’in kahramanı Ayşe de okuyucuya bu sömürgeci söyleme nasıl karşılık verilmesi gerektiğini gösterir. Halide Edib böylelikle bir çeşit “metin ile karşılık verme” formülü geliştirmiş olur. Yazarın bu formülü elbette kendi ev sahibi, misafir, işgalci anlayışı ve yine kendi enternasyonalizm ve milliyetçilik anlayışı etrafında gelişir. Kariyerinin bir döneminde İngiltere’de sürgün hayatı geçirmek zorunda Halide Edib’in hayatındaki işgalci figürüne misafir olması bu kategorileri tekrar tekrar gözden geçirmesine sebep olur. İngiltere’deyken işgal anılarını İngilizce kaleme alan Halide Edib Türkiye’ye döndüğünde bu sefer İngilizleri Türklere anlatma görevini üstlenir. Bir İngiliz Edebiyatı okuyucusu ve Türk Edebiyatı yazarı olarak Halide Edib Haswell ve Haswell’in geliştirdiği ev sahibi-yazar ve misafir-okuyucu kategorilerini ters yüz eder.Yayın The genealogy of Halide Edib’s modernist impulse in masks or souls(2017) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüIn Masks or Souls, written in Paris in 1937, Turkish author Halide Edib Adıvar makes use of elements of modernist theatre to express her political views. Having been brought up in the metropolis of Istanbul, she spent time in other urban centres like London and Paris, always corresponding and exchanging ideas with literati both in Europe and Turkey. In the play I’m going to talk about, Halide Edib names Nasreddin Hoca, a country savant/sufi whose anecdotes range from the surreal to the sublime, as her inspiration. The tone of the play is informed by Hoca’s sufi embracing wit, and yet Nazım Hikmet’s ‘I want to become a machine’ poem recurs like a refrain as the modernist, futurist reflection of the sign of the times. There are several disembodied voices, poems and songs in the play: even the bodies on stage are used as masks or puppets, and thoughts are given through voice over. Masks or Souls’ aspirations are cosmological as Halide Edib brings the masks of larger than life, almost mythical figures of Nasreddin Hoca, Shakespeare, Tamurlaine and Ibn Khaldun to comment on the state of the world.Yayın Vladimir Nabokov’un eserlerinde hafıza mekânları(Bilim Sanat Vakfı, 2018) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüVladimir Nabokov yazın sanatıyla hafızanın aktarımı arasındaki bağa inanan ve kitaplarında buna sürekli dikkat çeken yazarlardan biridir. Üç farklı versiyonu yayımlanmış otobiyografisine verdiği en son isim Konuş, Hafıza’dır. Bu başlık da Nabokov’un hafızayı asla statik olmayan, canlı bir varlık şeklinde tasvir ettiğinin bir göstergesidir. Nabokov bu kitabında hafızayı muhafaza etme ve konuşturmanın çeşitli yöntemlerini dener ve bu çabasının dinamiklerini de okuyucuyla, ancak Nabokovvari diyebileceğimiz bir açık gönüllükle paylaşır. Ona göre kitaplar, paragraflar, eşyalar ve fiziksel mekânlar çeşitli şekillerde metaforik ‘hafıza mekânları’ olarak hafızayı muhafaza eder ve bir çeşit müze görevi görürler. Bu makalede, otobiyografisi çerçevesinde Nabokov’un tasvir ettiği bu farklı ‘mekânların’ hafızayı nasıl barındırıp koruduğu ve hatıraların tekrar canlandırılmasına ne derecede imkân verdiği incelenecektir.Yayın Recasting imperial pasts and palimpsest in Balat, Istanbul(2017) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüThis paper aims to trace the afterlives of a neighbourhood of Istanbul that sprawls along the western side of the Golden Horn. Today, Balat has become the name of an area that comprises the neighbourhoods of Fener, Balat and Ayvansaray, because it is perceived as having the most recognizable ‘period features’ in which the Byzantine and Ottoman traces are conflated. This paper explores its representation in Byzantine, Ottoman and Republican times and tries to parse the layers of history. In my reading of this metonymic neighbourhood I will take recourse to the concepts of palimpsest, chronotope (macera) and heterotopia, bearing in mind that all three are concepts derived from Greek, a local language.Yayın Romeo ve Jülyet: Komedi ve trajedi arasında(İdeal Bilge Edebiyat, 2019) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüShakespeare’in oyunları genellikle komedi, trajedi ve tarih oyunları olarak tematik türlere ayrılır. Karakter ismi taşıyan oyunlar, olay örgüsü o karakterin özellikleri ve seçimleri çerçevesinde geliştiği için trajedi olarak düşünülür. İki karakterin ismini taşıyan Romeo ve Jülyet oyunu da iki gencin ölümüyle sonuçlanan bir hikaye olarak trajedi kategorisindedir. Fakat oyunun kurgulanma şekli ve karakterlerin başlangıç noktası komediye daha uygundur. Evlenmek isteyen iki gencin aileleri tarafından alıkoyulmaları Shakespeare’in hemen hemen tüm komedilerindeki ana olay örgüsüdür. Komedilerde evlilikle sonuçlanan bu olay örgüsü, Romeo ve Jülyet’te ölümle sonuçlanır. Oyunun gerginliği de seyircinin olayların hangi noktada geri dönülemez bir yola girdiği üzerine kafa yormak zorunda kalmasından kaynaklanır. Shakespeare bu gerginliği en son sahneye kadar korur, ve bu hikayenin bir trajedi olduğu karakterlerin ölüp geri dönmesi kadar radikal teatreal oyunlar sonunda belli olur.Yayın Multiculturalism and revolutions in the caucasus: Ali and Nino(İbn Haldun Üniversitesi, 2017) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Sosyoloji BölümüKurban Said’s 1937 novel Ali and Nino tells the story of a pair of lovers from Baku whose lives are dramatically altered in the aftermath of the revolutions and new nation states arising post World War I. Although, from the juxtaposition of names, the premise seems to be an ‘intercultural love story’, the trials and tribulations of Ali and Nino, a Muslim Azeri and a Christian Georgian, stem more from jealous rivalry and the vicissitudes of war than from irreconcilable differences between their life styles. The lovers’ fate being bound to larger revolutions in the world comes across more strongly in the successful 2016 film version directed by Asif Kapadia, than in the novel which lingers over Ali’s brooding that Nino might not fit in within a harem context. These musings, however, mostly remain conjecture on Ali’s part, and the discussion between the lovers, and later as man and wife, continue as to what kind of living quarters they will set up once the wars have ended and Ali who has killed his Armenian rival and is afraid the man’s family will take revenge can return to Baku. Their love flourishes in makeshift homes in the mountains of Dagestan and during a brief sojourn in Iran before its ultimate test against the rigours of keeping a house as a married couple.Yayın Sensing and resisting the colonial port in Istanbul in Leonard Woolf and Halide Edib’s writing(TORCH, Oxford University, 2019) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüThis is a polemical paper about how a city may be perceived in different registers, and how ‘the colonial port city’ becomes a spectre that haunts port cities that are not colonial in a strict sense. Istanbul will serve as an example how occupied cities are sensed as colonial cities, particularly when the occupier, in this case Britain, has a colonial past. I will look at texts that test out Istanbul’s status as a colonial port city: Leonard Woolf’s The Future of Constantinople, and Halide Edib’s Shirt of Flame and The Turkish Ordeal. While Woolf sets out a plan for Istanbul to become a free port, modeled on his experiences of Ceylon as a colonial port city, the local author and activist Halide Edib pushes against this, all the while aware of the colonial resonances that a British occupation brings. The Future of Constantinople is set out as an anti-war tract: Woolf pits internationalism against cosmopolitanism, arguing for an international body to rule Istanbul. According to Woolf, Constantinople is the stage where internationalism should at last beat imperialism, through the exclusion of Turks from Bosphorus, and physically locating them elsewhere. His is a capitalist reading, indeed, sensing of the Bosphorus where the city itself is obliterated, and becomes the strait that should facilitate the transportation of goods. A supposedly anti-imperial vision of the future founded on the exclusion of local subjectivities, reiterating a colonial grammar. According to Woolf, Constantinople should be the city that should cease to live and breathe and be stripped down to its economic activity, so that all other European cities should live in peace- a vision of the colonial city. This approach is not lost Halide Edib who reads the behavior of the occupying allies as colonial officers in her memoir The Turkish Ordeal and her novel Shirt of Flame. I argue that Halide Edib, by invoking the spectre of a colonial port city, uses her writing as a call to arms to prevent Woolf’s vision for Istanbul from becoming reality.Yayın Constantinopolitan modernities: Leonard Woolf, Virginia Woolf and Halide Edib(2018) Haliloğlu, Nagihan; Haliloğlu, Nagihan; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat BölümüThis is a polemical paper about how a city may be perceived in different registers. Istanbul as a bartering piece in peace negotiations, as in the case of Leonard Woolf’s The Future of Constantinople (1917), and Istanbul as a space that evokes modernist responses by two female writers- one of them a young British novelist on her tour of the continent before WWI, and the other a Turkish novelist writing about her experience of the British Occupation in 1918, a year after Leonard Woolf’s tract (Brits occupied Istanbul from late Nov 1918- Sep 1923).1 Gathering these modern responses to Constantinople’s geographical and symbolic location, I try to formulate aspects of ‘Constantinopolitan modernities’ that engage with the meanings that the city has taken on and generated.