Cilt 4, Sayı 1, Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 6 / 6
  • Yayın
    ed-Devletü’l-vataniyye ve mefhumu el-cema’at tahte vataniyye: dirase li-fikreti’l-‘asabiyye inde İbn Haldun
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Djeddi, Ahcene
    يعتبر ابن خلدون من الأوائل الذين تطرقوا إلى دور العصبية في تلاحم المجتمع واستقراره، لتلي بعد ذلك دراسات انصبت في مجالات علم الاجتماع، وعلم الاجتماع السياسي وذلك بربط البيئة الاجتماعية بمحركاتها السياسية داخليا وخارجيا، وكذلك بربط الظواهر والنتائج المرتبطة بمجالات السياسة المقارنة والعلاقات الدولية.انطلاقا من هذه الفكرة تسعى الورقة البحثية التي بين أيدينا ربط متغيرات البيئة المحلية للدولة بمكوناتها المجتمعية والسوسيو_ثقافية بمجالات التحليل في السياسة المقارنة، خاصة تلك التي تهتم بفهم مواضيع الديمقراطية والتنمية السياسية والاجتماعية، ومن جهة أخرى ربط هذه الأبعاد السوسيو_ثقافية بمواضيع العلاقات الدولية وقضايا البيئة الخارجية للدولة. وبالتالي تعتبر منطقة الشرق الأوسط -بمحدداتها السياسية والاجتماعية والثقافية وحتى التاريخية- بيئة خصبة لدراسة مكانة الجماعة التحت-وطنية في فهم التفاعلات الحاصلة بين الوحدات السياسية فيما بينها سواء على مستوى الدول أو المجتمعات، أو حتى بين أعضاء الجماعة الواحدة التي تنقسم ولاءاتها حسب معطيات فكرية أو سياسية أو حتى اقتصادية، على ضوء فكرتين اساسيتين في منهج اين خلدون ألا وهما: 1-فكرة العصبية وأدوارها الاجتماعية والسياسية في خلق عصبة لها انتماء وهدف موحد يربطها نوع من التضامن الاجتماعي في مواجهة الكيانات الاجتماعية الاخرى. 2-فكرة الوازع: الذي يقول عنه ابن خلدون أنه هو الحاكم بمقتضى الطبيعة البشرية أو الملك القاهر المتحكم (هنا نناقش فكرة هشاشة الدولة الوطنية في منطقة الشرق الاوسط)، بمعنى وجود سلطة تحفظ للمجتمع تماسكه وتعمل على تقوية التعاون بين أفراده وكبح عدوان بعضهم على بعض، ويقول ابن خلدون " واحتاجوا من أجل ذلك إلى الوازع وهو الحاكم عليهم، وهو بمقتضى الطبيعة البشرية الملك القاهر المتحكم". كما سيتم التركيز بشكل خاص على الدور الذي أصبحت تلعبه هذه الجماعات في منطقة الشرق الأوسط سواء باعتبارها أدوات في أيدي القوى الاقليمية، أو باعتبارها فواعل مهمة لها دور وظيفي يصوغ نماذج جديدة في شكل ومهام الدولة في الشرق الاوسط ومتغير مهم تمر عبرها التفاعلات الاقليمية بين دول المنطقة. بتفصيل أكثر، فقد اصبح للنزعة الطائفية والعرقية -أو العصبية الدينية وعصبية الانتماء المذهبي حسب التعبير ‘‘الخلدوني‘‘- في المنطقة، الأثر البالغ في رسم معالم الخارطة السياسية والاستراتيجية الشرق اوسطية، وكمثال فقد اشتد ذلك بشكل خاص بعد انتصار ثورة الخميني في 1979 في ايران واقامة الجمهورية الاسلامية الايرانية بمنطلقات ثيوقراطية و شعبوية في آن واحد مما اثار سلسلة من ردود الافعال تبنها الجوار الاقليمي لإيران، كان من نتائجها تكتل الدول الخليجية في كيان واحد لمواجهة المد الايراني وخطر تصدير الثورة اليها، من خلال اقامة اتحاد مجلس التعاون لدول الخليجي كنظام فرعي عربي اصبح اليوم يعمل بمعزل عن جامعة الدول العربية والنظام العربي العام، هذا من جهة. من جهة أخرى توالت ردود الفعل للسياسات الايرانية بشكل اكثر عنفا بعد انهيار نظام صدام حسين وتعمق التغلغل الايراني في المنطقة وتأجيج النزعة الطائفية بإثارة الحروب والنزاعات على اسس مذهبي في العراق واليمن وصولا الى سوريا، ودور كل ذلك في صياغة علاقات جديدة بين ايران وبين دول الشرق الأوسط العربية منها والغير عربية لاسيما تركيا. وفي خضم هذه الفوضى أصبحت الولاءات المعهودة للدولة الوطنية تتعدى أطرها التقليدية لتمتد خارج حدودها لصالح القوى الاقليمية، بل علاوة على ذلك اصبح المجتمع الواحد في الشرق الاوسط يتسم بعدم التعايش في عالم يتسم بالتكتلات وسياسات الاندماج. و بهذا الادراك الخطير لانعدام الولاء وطني للجماعة التحت-وطنية سواء كانت مذهبية او دينية أو حتى سياسية، اصبح مفهوم الدولة في الشرق الاوسط مهددا، بل الحديث اليوم اصبح يدور حول دولة الطائفة أو دولة الجماعة أو ما يسميه ابن خلدون ''بالعصبة ''، و الامثلة في ذلك كثيرة على غرار الوضع في سوريا و العراق و اليمن، ففي سوريا طرح من بين الحلول اقامة الدولة العلوية في غرب سوريا و دولة الاكراد في شمالها، وهو نفس المنهج المطروح لتسوية الوضع العراقي منذ 2003 بتقسيمه الى كيانات شيعية وكردية وسنية، وكذلك بالنسبة لليبيا بتقسيمها الى ثلاث اقاليم حسب الانتماءات العرقية والاثنية.
  • Yayın
    İbn Haldun’da siyasî otorite ve meşruiyet problemi
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Tortuk Gökdemir, Bilgehan Bengü; Durak, Nejdet
    Bu çalışma İbn Haldun’un görüşleri bağlamında siyasî otorite ve meşruiyet ilişkisini incelemektedir. Bu bağlamda siyasî otorite kavramıyla yakından ilgili olan umran, asabiye, mülk, hilafet vb. kavramlar incelenmektedir. Siyaset bir yönüyle ‘en iyi’nin araştırılmasıdır. Olan ile olması gereken arasındaki karşıtlıklar bir açıdan üzerinde siyaset felsefesinin inşa edildiği etik bir paradigmayı belirlemektedir. Bu açıdan siyasetin meşruiyet arayışı etik bir temellendirmeyi, siyaset etik ilişkisini de öncelemektedir. Bu olgu siyasal iktidar ve siyasetin meşruiyeti problemi devletin dinamik bir süreç içerisinde bulunduğu her aşamada dinamik bir sürekliliği ve sorunsalı kendi içerisinde barındırmaktadır. Siyasetin meşruiyeti kavramı farklı süreçler içerisinde, yaşanan değişimler karşısında değişmeyen ölçütlerin, meşruiyet zemininin niteliğine yönelik bir arayışın ifadesidir. İbn Haldun, siyasî otoriteyi üç kısımda inceler ve meşruiyetlerini tartışır. Bunlardan birincisi temelinde üstünlük kurma ve zor kullanma içeren “tabii mülk”tür. İkincisini ise dünyevî menfaatlere ulaşma, zararları ise uzaklaştırma konularında toplumun akli düşüncenin gereğine göre yönetilmesini içeren “siyasî mülk” oluşturmaktadır. Sonuncusu ise dünya ve âhiret faydasına yönelik devletin dinî düşüncenin gereğine göre idare edilmesi olan “hilâfet”tir. İbn Haldun, İslam filozoflarının siyasî otorite görüşlerini eleştiri konusu yapmaktadır.
  • Yayın
    İbn Haldun’un eğitimle ilgili fikirlerinin medeniyetler çatışması bağlamında incelenmesi
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Barut, Yaşar; Duran, Volkan
    İbn Haldun, modern anlamda sosyolojinin, historiyografinin, tarihin ve iktisatın öncülerinden olduğu kabul edilen 14. Yüzyılda yaşamış bir düşünür, devlet adamı ve tarihçidir. Ortaçağ İslâm-Arap düşünürlerinden olan İbn Haldun daha çok sosyolog ve siyaset bilimci olarak tanınmaktadır bununla beraber eğitim açısından kendine özgü felsefi görüşlere sahiptir. İbn Haldun’un eğitimle ilgili görüşleri genel eğitimden, eğitim programlarına, öğretim yöntemlerine, öğretmenlerin nitelikleri ve çocuk eğitimine kadar birçok alanla ilişkilidir. Bu çalışmada İbn Haldun’un eğitsel fikirleri, Samuel Huntington tarafından ortaya atılan, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası alanda belirleyici olacak unsurun medeniyetler olacağını ifade eden tezi “Medeniyetler Çatışması” bağlamında incelenecek ve yorumlanacaktır. Çalışma nitel bir çalışmadır ve doküman analiziyle inceleme yapılmış ve kaynaklardan derlemeler yapılmıştır. Çalışmada medeniyetler çatışması bağlamında İbn Haldun’un eğitimle ilgili görüşlerini ele alınmıştır çünkü eğitim İbn Haldun’da medeniyetle çok yakın bir kavramdır.
  • Yayın
    İbn Haldun’un iktidar gücünün yozlaşması fikrine karşı bazı Osmanlı düşünürlerince öne sürülen tedbir ve uygulamalar
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Özçelik, İsmail
    İbn Haldun devletlerin tıpkı insanlar gibi çeşitli hayat evrelerinden geçerek doğup, büyüyüp, gelişip nihayet öldüklerini savunmuştur. İbn Haldun, refah, rahat ve sükûnun, yerleşik düzenin ve devletin doğasından olduğunu savunmaktadır. Bunlara sahip olan insanlar rahat, refah, lüks ve huzuru tercih ettiklerinden; uzun süre iktidarda kalan hanedanların idaresindeki devletin ihtiyarlaması ve çöküşü kaçınılmaz olmaktadır. İktidarın eninde sonunda yozlaşacağı ve ülkeyi kötü sonuçlara sürükleyeceği fikri İbn Haldun tarafından açık bir şekilde ifade edilmektedir. Bu temel varsayım Batı’da liberalizmin şekillenmesinde ve modern siyaset düşüncesinin gelişmesinde çok önemli rol oynamıştır. Türk düşünce hayatında ise Osmanlılar iktidarı kanunlarla ve teamüllerle düzenleme fikrini hem kadim Türk devlet geleneğinden hem de Şeriattan aldıkları değerlerle savunmuşlardı. İbn Haldun’un devlet teorisine eserlerinde açıkça yer veren Veysi, Gelibolulu Mustafa Ali ve Hasan Kafi Akhisari gibi Osmanlı nasihatname yazarları devletlerin ayakta kalabilmesini iktidarın kadim teamüllere ve kanunlara uygun hareket etme koşuluna bağlamışladır. Türk siyasi tarihinin son iki asrına baktığımızda anayasal düzen yolunda atılmış “Sened-i İttifak”, “Tanzimat”, “Meşrutiyet” ve nihayet “Cumhuriyet” adımlarının İbn Haldun’dan itibaren dile getirilen iktidarın yozlaşması sorununa verilmiş kalıcı bir cevap olduğu ifade edilebilir.
  • Yayın
    İbn Haldun’un asabiyet ve devlet teorisinin murabıtlar devletine uygulanması
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Gueye, Mouhamed
    Bu çalışmada, İbn Haldun’un Devlet teorisini ve bu teorinin orta çağda Fas ve kuzey Afrika’da kurulan devletlere ne kadar yansıyıp yansımadığını ele almayı hedefledik ve Murabıtlar devletinin durumu özel olarak seçtik. Bununla beraber İbn Haldun’un bu teoriyi ortaya koyarken vurguladığı bazı kavramlar üzerine de durmakta fayda olduğunu düşündük. Onun için asabiye, irtizak, hadar ve bedevîlik gibi kavramlar ve bunların Murabıtlar devleti çerçevesinde de incelemeye çalıştık. İbn Haldun, Orta çağda Fas ve Kuzey Afrika’daki devletlerin kuruluşunun mekanizmasını incelemesinde ne kadar başarılı oldu? Bilindiği üzere İbn Haldun, ortaya koyduğu devlet teorisini desteklemek için en sık kullandığı örnek, yukarıda belirttiğimiz Murabıtlar ve muvahhitler devletlerdir. Biz de teoriyi denetlemek için Murabıtlar devletini seçtik. Önce Mukaddime ve elİber arasındaki ilişkiye, sonra da Sanhace ve siyaset girişimine değindik. Ardından İbn Haldun’un Mukaddime’deki teoriyi el-İber’deki Murabıtlar devletine uygularken, teoriye uysun diye, görmezden geldiği faktör ve olaylardan bahsettik ve sonuçta dediğimiz gibi bu faktörler, teoriyi çürütecek kadar önemlidir.
  • Yayın
    İslâm iş ahlakının temelleri ve İbn Haldun'da ahlak medeniyet ilişkisi
    (İbn Haldun Üniversitesi, 2019) Arslan, Mahmut; Arslan, Mahmut; Yönetim Bilimleri Fakültesi, İşletme Bölümü
    Ahlak terimi dilimizde iki anlama sahiptir. Birincisi insanların toplum içinde uyması gereken kural ve ilkeleri belirtirken ikincisi ahlak felsefesini belirtmektedir. İş ahlakı terimi çalışma ve meslek ahlakını da içermektedir. İslâm dininin temel ilkesi ise tevhid yani Allah’ının birliği ilkesidir. Bu ilke iş ve ticaret yaşamında da etkisini göstermiştir. İş ahlakı açısından İslâmiyet'in önemli bir özelliği de Hz. Peygamber’in bizzat ticaretle uğraşmış olmasıdır. İslâm iş ahlakında tevhid ile birlikte muvazene, özgür irade, sorumluluk ve ihsan gibi dört ilke daha vardır. Batıda görülen lonca teşkilatlarının Osmanlıdaki benzerleri Ahîlik ve gedik sistemidir. Ahîlik ise Horasan erenlerinin Anadolu’nun Türkleştirilmesi aşamasında kurulmuş bulunan ve kökü fütüvvet teşkilatında olan esnaf örgütlenmesinin adıdır. Ahîlik, yaşadığı dönemde ahlak, eğitim-bilim, kalite-standart, üretici-tüketici ilişkisi ve denetim konularında da toplumsal işleyişlere nüfuz etmiştir. İslâm dünyasında 16. yüzyıldan sonra başlayan ekonomik gerileme bireyciliği değil kaderciliği ve kollektivizmi teşvik etmiştir. İslâm’da refah, para ve zamana karşı geliştirilen tutumlar Protestan ve Katoliklerden çok da farklı değildir. Bu konuda belki de en önemli fark faiz yasağında yatmaktadır. İslâm’da zenginliğin iyi olarak görülmesini İslâm geleneğinde veren elin alan elden üstün olduğu düsturu ile açıklanır. İbn Haldun bir insan toplumunun medenileşme süreci hakkında kafa yormuş ve özellikle medeni olmayan yani göçebe Arap kabilelerinin medenileşme hikâyesini anlatmıştır. Askeri ve bürokratik örgütlenme seyfiyye ve kalemiyye sınıflarının gelişimi ile anlatılırken ticaret ve zanaat faaliyetleri de ihmal edilmemiştir. İbn Haldun medeniyetin ahlakı bozup bozmadığı tartışması üzerinde uzun uzadıya durur. O şehirli medeniyetin insan değerlerini yozlaştırdığı, kişinin erdem ve ahlakını bozduğu görüşündedir. İbn Haldun'un iş ahlakı ile doğrudan ilgili olarak en önemli sözleri Mukaddime'nin 2. Cildinde yer alan Muhtesiplik ve Sikke hakkındaki parçadır.