TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 182
  • Yayın
    Augustinus’un De Dialectica adlı eseri̇ni̇n di̇l felsefesi̇ açısından incelenmesi̇
    (Hamdi Bravo, 2024) Özkaya Demirhan, Özden; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü
    Augustinus, Batı felsefesi ve Hristiyan teolojisi üzerinde büyük etkisi olan filozoflardan biridir. Döneminde pek çok konuya dair düşünce üretmiştir ve dil felsefesi de bu konulardandır. O, şu iki nedenle dil felsefesiyle ilgilenmiştir: Epistemolojik gereksinim ve teolojik kaygılar. Augustinus’ta dil felsefesi genel olarak, Tanrı’yı ve kutsal gerçekleri ifade etmenin bir aracı olarak dil üzerine düşünmedir. Kutsal metinlerin doğru yorumlanması, Hristiyan öğretilerinin doğru anlaşılmasını sağlar. Dilin sınırları ve yanlış anlamalara yol açabilme potansiyeli, bilginin doğruluğu ve geçerliliği konularında önemli sorular doğurur. Dil ve düşünce arasındaki ilişki, düşüncelerimizi dil aracılığıyla ifade ederken aynı zamanda dilin düşüncelerimizi nasıl etkilediğini gösterir. Ayrıca dilin ifade etme ve anlama işlevlerinin, insanın dünyayı algılaması ve düşünmesi açısından kritik olduğunu da vurgular. Augustinus "De Dialectica" adlı eserinde, dilin doğası, işlevi ve gerçeklikle ilişkisini derinlemesine incelenir. Bu eserde Augustinus, dili her yönüyle ele almaya çalışır; kelimeleri basit ve bileşik olarak sınıflandırır, cümleleri de doğruluk değeri alan ve almayanlar olarak ayırır. Kelimelerin kökeni, etkisi, çekimi ve dizilişi üzerine düşünceler sunar. Dilin mantık ve akıl yürütmedeki rolünü vurgular, hitabet ve diyalektiği birbirinden ayırır. Bu çalışmada Augustinus’un De Dialectica eseri dil felsefesi açısından incelenecektir.
  • Yayın
    Erken dönem kelâm felsefesinde insanın ontolojisi (tanımı ve mahiyeti) problemi
    (Arslan Topakkaya, 2024) Kalyoncu, Rıza Tevfik; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü
    Bu makalenin temel problemi İslâm kelâmının (teoloji) Gazzâlî öncesi dönemindeki insanın tanımı ve mahiyeti ile ilgili görüşlerinin bir değerlendirmesini yapmaktadır. Bu amaca matuf olarak çalışmada erken dönem kelâmcılarının eserleri ve bu konuyla ilgili ikincil literatür gözden geçirilerek yorumlar geliştirilmiştir. Çalışmadaki temel bulgular Mu‘tezilî teorinin materyalist monizminin Eş‘arîlik tarafından devam ettirildiği ve insanın bütünlüğü, canlılık ve bütünlük arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı problemlerinin erken dönem kelâmın temel uğraşı olarak belirginleştiğidir. Buna göre filozofların düşünme eylemini insanın ayırt edici vasfı olarak gördükleri yerde kelâmcılar insandaki bütünlüğü ayırt edici vasıf olarak görmektedirler. Kelâm materyalizmi Tanrısallığı dışarda bırakmaması nedeniyle çağdaş materyalizmden özsel bir şekilde ayrılmakla birlikte yine de materyalist hüviyetini korumaktadır. Diğer taraftan kelâmî yaklaşım içerisinde epifenomenalizme benzer bir eğilim içerisinde olan Muammer bin Abbâd’ın (öl. 259/830) teorisi de özellikle insan anlayışı bağlamında önem kazanmaktadır. Çalışmada tüm bu farklılık ve benzerlikler erken dönem kelâmın felsefî tutumunu tespit etmek açısından gösterilmektedir. Çalışmanın literatüre yapmak istediği katkı ise, erken dönem kelâmının insanın tanımı ve mahiyeti bağlamında açabileceği ufuklara işaret etmek ve aynı zamanda bu düşünce geleneği içerisindeki felsefî zenginliği göstererek insanın tanımı ve mahiyeti bağlamında yapılacak daha spesifik çalışmalara bir giriş oluşturmaktır. Zira çağdaş zihin teorilerinin hangi İslam filozofu ve düşünürüne ne derece uyarlanabileceği konusu henüz tam olarak açıklık kazanmamıştır.
  • Yayın
    [Book Review]: "Ömer Demir, Ahlak ve Ekonomi"
    (TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 2024) Sabitoğlu, Abdusselam
    Toplumların ilerlemesi ve refahı için ahlak değerlerinin taşıdığı önem inkâr edilemez bir gerçektir. Ahlak değerleri sadece bireylerin ve kurumların de ğil, aynı zamanda toplumun genel dinamiği ile de yakından ilişkilidir. Bu de ğerler sosyal, bilimsel, ekonomik ve kültürel alanlarda derin etkilere sahip tir. Son yıllarda bu etkileşimlerin bağımsız bir disiplin olarak incelenmesi gi derek artmıştır. Özellikle ahlak-ekonomi ilişkisi akademik düzeyde de geniş kapsamlı araştırmalara konu olmuştur. Çünkü ekonomik kalkınmanın yanı sıra toplumsal yapının güçlendirilmesi ve adaletin sağlanması da ahlak ile yakından ilişkilidir. Bu sebeple akademisyenlerin ve düşünürlerin ahlak-e konomi ilişkisini derinlemesine inceleyerek topluma katkı sağlaması büyük bir değer taşır. Ülkemizde de bu alanda önemli eserler kaleme alınmıştır ve öne çıkanlardan biri de Ömer Demir’in Ahlak ve Ekonomi adlı eseridir...
  • Yayın
    [Book Review]: "Islam and Biomedical Research Ethics"
    (Yavuz Ünal, 2024) Mete, Büşra Nur
    Sağlık alanındaki gelişmelerle birlikte, insanlar bilimsel araştırmalarda hasta, araştırmacı veya denek olarak farklı rollerde yer almaktadır. Eşref-i mahlûkât olan insana yönelik, her türlü müdahalede ise dinî ve biyoetik birçok sorun gündeme gelmektedir. Bu sorunların tespiti ve çözümü için bunları, Müslüman bilim insanları ve doktorların tecrübelerine dayalı vaka bazlı incelemelerle ele alan ve İslâmi biyomedikal araştırma etiği prensiplerinin belirlenmesine destek olan çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmada ise Dr. Mehrunisha Suleman’ın, bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kaleme aldığı ve hem yöntem hem de üslup açısından, bu ihtiyaca binaen yapılacak diğer çalışmalara rehber niteliğinde olan, İslam ve Biyomedikal Araştırma Etiği (Islam and Biomedical Research Ethics) adlı eseri incelenecektir.
  • Yayın
    Kadın çalışmalarının yarım yüzyılı: Bibliyometrik bir analiz
    (Kadın ve Demokrasi Derneği, 2023) Keskin Aksay, Nursem; Yalçın, Haydar; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Sosyoloji Bölümü
    Çalışmamızda, Kadın Çalışmaları 1 alanında akademide be- lirlenen kriterlere göre en üretken araştırmacılar, en üretken kurumlar, en üretken ülkeler hangileridir sorularının yanında araştırmaların hangi kurumlar tarafından fon yoluyla destek- lendiği ve araştırmaların hangi konulara odaklandığı sorularına cevap aranmıştır. Bu amaçla Web of Science’ın ilgili indekslerin- de kategorisi “Women’s Studies” olan bütün yayın bilgileri elde edilmiştir. Veri setinde 1975-2023 arasında 80 farklı kaynaktan 83,117 bilimsel doküman bilgisi (makale, bildiri, kitap bölümü vb.) derlenmiştir. Kadın Çalışmaları literatürü için yıllık büyüme oranı %3,52 olarak hesaplanmıştır. Çalışmanın katkısı çoğunluk- la tek boyutlu ele alınan bibliyometri çalışmalarının kadın çalış- maları alanında yazarlar arası iş birliği; yazar, ülke ve kurum üretkenliği; fon sağlayıcılar; araştırma odakları ve eş kelime kümeleri analizi kategorileri ile değerlendirilmesi ve bütünsel bir şekilde ele alınmasına dayanmaktadır. Böylece uluslararası akademik yazında etkili literatürün bu özellikleri gözden geçiri- lerek, Türkiye’de kadın çalışmalarında akademik olarak öncelik verilmesi gereken araştırma konuları, temalar, araştırma soru- ları kavramsal tartışmalar ve yaklaşımlar üzerinden bir analiz gerçekleştirilmiştir.
  • Yayın
    İşkaliyyetü'l-cem'i ve't-tefrik fi kütübi ma'rifeti's-sahabe
    (İstanbul Üniversitesi, 2023) Elbekri, Hamza; İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü
    Hadis ravilerinin aynı isimleri taşıyıp bunların birbirleriyle karıştırılması problemi, hadis rical ilminde tasnifin başlangıcıyla birlikte erken dönemde ortaya çıkmıştır. Öyle ki bazı isnat zincirlerinde hem kendi isimlerinin hem de babalarının isimlerinin veya isimleriyle birlikte nispet ve künye gibi hususların aynı olduğu raviler bulunmaktadır. Bu ravilerin tek bir kişi mi (cem’) veya farklı kişiler mi olduğunun (tefrik) tespitinin nasıl olacağı sorusu hadisçilerin zihinlerini kurcalamaya başlamıştır. Bu sorun hadisçilerin zihinlerini öylesine meşgul etmiştir ki kendileri bu problemin çözümü için hadis ilminde yeni bir disiplin oluşturmuşlardır. Müttefik ve müfterik diye adlandırdıkları bu disiplinde birçok eser kaleme almışlardır. Bu disiplinle bağlantılı olan alanlardan birisi de sahabe literatürüdür. Diğer rical kitaplarında olduğu gibi bahsedilen problem burada da gündeme gelmiştir. Bu çalışma özellikle sahabe bilgisine dair (marifetü’s-sahâbe) eserlerdeki cem ve tefrik problemine mercek tutarak yazarların bu meseleden ne ölçüde haberdar olduklarını ve söz konusu meseleyi uygulamalı ve teorik olarak çözmeye ne kadar ilgi duyduklarını ele alacaktır. Ayrıca bu alanda eser veren yazarların sert veya yumuşak tutumlu yaklaşımlarını anlamlandırmak ve bu meseleyi çözmedeki metotlarını değerlendirmek de araştırmanın inceleyeceği bir diğer husustur. Yapılacak olan değerlendirme İbn Mende ve Ebû Nuaym’la başlayıp İbn Abdilber’le devam edecek, İbnü’l-Esîr ve İbn Hacer’le de son bulacaktır. Araştırmanın amacı, mezkûr problemin tarihini ve sahabe literatürü kitaplarındaki gelişimini göstermek, sahabe literatürü yazarlarının o konudaki yaklaşımlarını belirlemek ve bu problemi çözmedeki yöntemlerini değerlendirmektir. Buna binaen söz konusu problemin çözümünde izlenmesi gereken yöntemin sistemleştirilmesine dair bazı önemli teklifler sunulacaktır.
  • Yayın
    Hz. Peygamber’e yönelik eleştirilerin tarihsel evrimi ve modern çağa yansımaları
    (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2024) Korhan, Sıbğetullah; Süruri, Ahmet; Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
    Modern çağda Hristiyan apolojetikler ve nübüvvet inkarcıları, İslâm peygamberini eleştirilerinin merkezine yerleştirmişlerdir. Batı dünyası Buda, Zerdüşt ve Konfüçyüs gibi semâvî kabul edilmeyen din kurucularına bile saygılı yaklaşırken Hz. Peygamber’e düşmanlığı esas alan bir yaklaşımı tercih etmiş ve bunun üzerine bir kimlik inşası yoluna gitmişlerdir. Bunun nedeni İslâm’ın tehdit olarak algılanmasıdır. Hristiyan polemistler kendi dindaşlarının İslâm’a yönelmesinin önüne geçmek için Hz. Peygamber’in nübüvvetini tenkit eden bazı argümanlar geliştirmişlerdir. Eleştirilerin kökenleri araştırıldığında birçoğunun 8. yüzyılda Şam Emevî hilafetinde yaşamış kilise babası ve bürokrat Yuhanna ed-Dımaşkî’nin (öl. 749 [?]) kaleme aldığı The Fount of Knowledge adlı eserinin ikinci Bölümünü teşkil eden "On Heresis" başlıklı bir risaleye dayandığı görülmektedir. Genellikle karalama ve nefret söylemi içeren bu eleştiriler zaman içinde tekrar edilerek Hz. Peygamber’e yönelik olumsuz bir algının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiş ve İslamofobiyi beslemiştir. Bu çalışmada eleştirilerin tarihsel arka planı ile birlikte bazı yaygın eleştiriler ele alınacak ve kısa bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
  • Yayın
    Essential learner characteristics in distance education according to experts
    (Sakarya Üniversitesi, 2024) Akça, Güneş; Akgün, Özcan Erkan; Eğitim Bilimleri Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü
    The importance and impact of distance education are increasing thereby making it imperative to study its effectiveness and efficiency as regards student success. In this study, we focused on the importance of factors related to student success and priorities in distance education according to experts. We conducted a literature review for developing a spectrum of variables, as well as a survey method for collecting expert views to determine their order of importance. We scanned WoS-indexed journals in the Web of Science database using these variables, adding the keywords “online learning” and “distance education” between 2010 and 2022 to calculate the frequencies of the variables in research papers to confirm our proposed variables. We took the views of 15 academics working in the field of distance education to determine their priorities. According to the results, self-regulation was the most important learner characteristic for success in distance education. This variable was followed by learning self-efficacy, motivation, technology self-efficacy, cognitive learning strategies, goal setting, metacognitive skills, attitude towards e-learning, locus of control, and academic self-concept. These variables should be considered in instructional design processes, and be monitored and developed in distance learners for success.
  • Yayın
    Exploring the impact of behavioural factors and personality traits on private pension system participation: A machine learning approach
    (İstanbul University Press, 2024) Verberi, Can; Kaplan, Muhittin; Yönetim Bilimleri Fakültesi, İktisat Bölümü
    This study aims to investigate the effects of personality traits, in addition to basic financial literacy, private pension literacy and behavioural factors on Private Pension System (PPS) participation using machine learning algorithms. The PPS participation model was trained using both random forest and LightGBM algorithms, and the contributions of model inputs in the prediction of pension participation were interpreted using the Tree SHAP algorithms with swarmplots. The data employed in the empirical analysis is survey data collected from the Şırnak province of Türkiye with a sample size of 449. The findings of the study shows that: (i) PPS participation is more likely for females and middle-aged people; (ii) High basic financial literacy has a negative impact on PPS participation; (iii) Extraversion is the key personality trait affecting PPS participation; (iv) Advanced pension literacy has more impact on participation than simple pension literacy: (v) Present-fatalistic tendency is key behavioural factor and it negatively affects PPS; (vi) Present-hedonistic, conscientiousness, future-time orientation, and locus of control tendencies increase PPS participation. Furthermore, the distribution of colours in LightGBM has a greater degree of uniformity in both directions compared with the random forest algorithm. Finally, to increase PPS participation, the results of the study suggest the implementation of the following policy measures: Tailored pension literacy programmes can help to increase pension participation rates. Incentives should be created to prevent narrow-minded behaviour and establish a sense of protection and control around PPS, targeting middle-aged individuals and women.
  • Yayın
    İsviçre Bankacılık Kanunu’ndaki değişiklikler çerçevesinde bankaların kripto para kabulü ve mevduat sözleşmesi ile i̇lişkisi
    (İstanbul Medipol Üniversitesi, 2024) Solmaz Bilici, Meryem; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü
    Kripto para teknolojisi gittikçe gelişmekte ve insanların ödeme veya yatırım aracı olarak kripto paraya yönelik ilgilerinin arttığı görülmektedir. Bununla birlikte kripto paranın hem teknik hem de nitelik olarak geleneksel paradan farklılıklar arz etmesi, kanun koyucuları bu konuyu düzenleme altına almaya yöneltmektedir. Bu çerçevede İsviçre Bankacılık Kanunu’nda son yıllarda değişiklikler yapılarak banka veya banka dışı finans aktörlerinin kripto para kabul edebileceği düzenlenmektedir. Ancak banka tarafından kabul edilen kripto paraların, geleneksel paranın bankaya yatırılmasıyla oluşan mevduat ilişkisini meydana getirip getiremeyeceği belirsizdir. Zira mevduat ilişkisinin söz konusu olabilmesi için “para” ve “paranın mülkiyetinin bankaya geçmesi” unsurlarının sağlanması gerekir. Banka ile müşteri arasında bu unsurları içermeyen bir saklama ilişkisinin, mevduat ilişkisi olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu sebeple banka veya banka dışı finans aktörleri tarafından halktan toplanan kripto paraları mevduat olarak değil, saklama varlıkları olarak kabul etmek ve bu çerçevede bankaya emanet edilen kripto varlıkların mevduat sigortası kapsamında olmadığını vurgulamak gerekir.
  • Yayın
    Fârâbî’ye göre teolojik-kelâmî yöntem
    (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2024) Kalyoncu, Rıza Tevfik; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü
    Bu makalede Fârâbî’nin Ḳıyâsü’ṣ-ṣaġīr eserinin içeriğine yakından bakılarak bu eserin Fârâbî mantığının geneline nasıl oturduğu konular üzerinden incelenmektedir. Bu eserin Fârâbî felsefesi içerisindeki konumu ve Fârâbî’nin bu eserdeki tasvirleri ile ilgili çalışmalarda farklı yorumlar ön plana çıkmaktadır. Bu yorumlar dikkate alındığında Fârâbî’nin kelâmın yöntemini nasıl incelediği tam olarak vuzuha kavuşmamaktadır. Çalışmada Fârâbî’nin kelâmcılarının yöntemini temsil ve tümevarım arasında ara bir noktaya yerleştirdiği bunun da Fârâbî’nin anlam teorisi ile doğrudan alakalı olduğu ispatlanmaktadır. Bu çerçevede öncelikle Fârâbî’nin temsil ve tümevarım ile ilgili yaklaşımı açıklığa kavuşturulduktan sonra akabinde kelâmcıların yönteminin neden tam olarak temsil ya da tümevarım değil de bu iki unsurdan parçalar barındıran bir metot olarak tasvir edildiği gösterilmektedir. Çalışmada gösterileceği üzere konuyla ilgili çalışmalarda Fârâbî’nin kıyas teorisindeki farklılaşma onun kelâmcıların yöntemine daha yakından ve Aristoteles mantığının gözlüğüyle bakabilmesini mümkün kılmıştır. Makalenin temel iddiası Fârâbî’nin kelâm yöntemini temsil ve tümevarım arasında bir noktada değerlendirerek genel mantık kurgusu ile uyumlu bir neticeye ulaştığını göstermektir.
  • Yayın
    İş sözleşmesinin taraflardan birinin ölümü ile sona ermesine bağlanan hukuki sonuçlar üzerine genel bir değerlendirme
    (Süleyman Demirel Üniversitesi, 2024) Bozkurt Gümrükçüoğlu, Yeliz; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü
    Taraflardan birinin ölümünün iş sözleşmesinin akıbetine etkileri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan hukuki sonuçların belirlenmesinde çeşitli hukuki soru ve sorunlarla karşılaşılmaktadır. Kural olarak, işverenin ölümü halinde iş sözleşmesinin varlığını sürdürdüğü, işçinin ölümünde ise sona erdiği kabul edilmektedir. Bununla birlikte, bazı hallerde işverenin ölümü de iş sözleşmesinin kendiliğinden sona erdiren bir sebep teşkil etmektedir. Bu durumda iş sözleşmesi sona eren işçinin haklarının belirlenmesi önem taşımaktadır. İşverenin ölümü açısından ele alınacak hukuki sorunlar; hangi hallerde iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ermiş sayılacağı, kendiliğinden sona ermeye bağlı olarak Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hakkaniyet tazminatına hangi koşulların varlığı halinde hak kazanılabileceği ve bu tazminatın miktarının belirlenmesinde dikkate alınması gereken esaslar ile iş sözleşmesinin türünün etkisi, ölüm nedeniyle iş sözleşmesi kendiliğinden sona eren işçinin hak sahiplerinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktalarında toplanmaktadır. İşçinin ölümü bakımından ise, sözleşmenin akıbeti belli olmasına karşılık yasal mirasçıları ile diğer hak sahiplerinin işverenden talep edebileceği çeşitli hakların belirlenmesinde bazı sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Çalışmamızda, iş sözleşmesinin taraflardan birinin ölümü ile sona ermesine bağlanan hukuki sonuçların, İş Kanunu kapsamındaki iş ilişkileri ile sınırlı olarak mevzuat, güncel yargı kararları ve İsviçre Hukuku ile karşılaştırmalı olarak ele alınması amaçlanmıştır. Bu çerçevede, Türk Borçlar Kanunu ile mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun yürürlükte olan kıdem tazminatına ilişkin 14. maddesinde yer alan düzenlemeler çerçevesinde, Türk Borçlar Kanunu ile getirilen ölüme bağlı müteakip ücret ödeme yükümlülüğünün hukuki niteliği, kapsamı, hak sahipleri, ödenecek miktar ile benzer alacak ve tazminatlarla ilişkisi değerlendirilecektir.
  • Yayın
    Yükseköğreti̇m kurumlarında uygulanan başörtüsü yasağı: Hukuki̇ süreç ve mevcut durum
    (Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, 2024) Göçgün, Muhammed; Kaya, Saliha Merve; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü
    Ülkemizde diğer kamu kurumlarında olduğu gibi yükseköğretim kurumlarında da uzun yıllar devam eden başörtüsü yasağı, Yükseköğretim Kurulunun ya da ilgili yükseköğretim kurumunun tesis ettiği idari işlemlerle uygulanabilmiştir. Bununla birlikte yasal bir dayanağı bulunmayan söz konusu yasağa yüksek yargı organlarının verdiği kararlarla da hukuki meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Nitekim yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin temel hak ve özgürlüklerinin Anayasa’daki açık düzenlemelere rağmen ihlali anlamına gelen başörtüsü yasağı uygulaması, herhangi bir yasal değişikliğe gerek duyulmadan hukuk devleti ilkesi doğrultusunda hareket eden kamu görevlilerinin tasarruflarıyla son bulmuştur. Anayasa Mahkemesi ise benimsemiş olduğu çoğulcu laiklik ilkesi doğrultusunda verdiği bireysel başvuru kararlarında başörtüsü yasağının; din özgürlüğünün, eğitim hakkının ve ayrımcılık yasağının ihlali anlamına geldiği yönünde hukuki gerekçeler ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesinin söz konusu içtihatlarından uzun bir süre geçtikten sonra Aralık 2022’de, yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören başörtülü öğrencileri de kapsayacak şekilde tüm başörtülü kadınların temel hak ve özgürlüklerinin anayasal düzeyde güvence altına alınmasını amaçlayan Anayasa değişikliği teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulmuştur. Başörtüsü sorunun Anayasa değişikliği yapılarak çözülmesi durumunda; hukuki bir dayanağı bulunmamasına rağmen ülkemizde çok uzun bir süre fiilen uygulanmış olan yükseköğretim kurumlarındaki başörtüsü yasağının yeniden uygulanma ihtimali, daha somut ve kesin bir anayasal engelle karşılaşmış olacaktır.
  • Yayın
    Comparing product advertising videos: User comments on traditional celebrities vs. Youtubers
    (İdeal Kent Yayınları, 2024) Kıvrak, Fatma Halide; Kıvrak, Ali; İletişim Fakültesi, Yeni Medya ve İletişim Fakültesi
    Businesses are modifying their strategies to respond to the constantly changing media environment. In the past, marketing teams relied on traditional celebrities to promote brands and boost sales. Recently, social media celebrities such as Instagrammers, Tiktokers, youtubers, and influencers have emerged as popular options for marketing communication due to their significant attention and preference. Despite considerable research on traditional and social media influencer endorsements, there remains a gap in understanding how social media users perceive and interact with these endorsements. This study investigates the differences in topic, sentiment, and pragmatics of user comments on Youtube advertisement videos showcasing traditional celebrities and youtubers. We examined user comments on eight advertisement videos using content analysis, with half featuring traditional celebrities and the other half featuring youtubers. The findings indicate that including traditional celebrities in videos leads to increased user focus on brand features, along with greater expressions of admiration and positive sentiment. Furthermore, traditional celebrities are more effective than influencers in fostering favourable and reliable brand awareness. Possible explanations for these results are considered, and their theoretical and practical implications are derived.
  • Yayın
    Assessment of sustainable aviation fuel production methods using a hybridized decision-making framework
    (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, 2024) Ibrahim, Ibrahim Temam; Kuşakcı, Ali Osman; Abdullah, Amna; Yönetim Bilimleri Fakültesi, İşletme Bölümü
    Sustainable aviation fuels (SAF) present a feasible solution to decarbonize modern aviation. Unlike traditional jet fuels, SAFs are produced in a variety of ways, thereby choosing one of these processes is a complicated Multi-Criteria Decision Making (MCDM) challenge that involves conflicting priorities. This study evaluates SAF production processes using a multicriteria methodology, PROMETHEE II. With SAF technology in its nascent stage and limited data, several stakeholders in the aviation sector were enlisted to assist in the collection of data and preferences. The suggested framework’s strength lies in its adaptability to suit the subjective opinions of diverse stakeholders, selection of a ranking system, and robustness of outcomes. This research engaged stakeholders in a participatory manner to rank 11 (A1 to A11) SAF production paths based on 24 parameters categorized into social, environmental, economic, and technological evaluation criteria. Industry professionals were given a form to rate SAF production methods according to a performance criterion. Data is validated using fuzzy TOPSIS, fuzzy VIKOR, and PROMETHEE II to reduce professionals’ judgmental personal prejudice. Results indicate the optimal feedstock for SAF production is the direct transition process of CO2 to SAF (A11) in the gasification or Fischer-T synthesis group.
  • Yayın
    Ibn Khaldūn and John Searle: The construction of the social world through reason and language
    (Beytülhikme Felsefe Çevresi, 2024) Özalkan, Seda
    This article undertakes a comparative examination of the social ontologies, or theories of civilization, proposed by John Searle and Ibn Khaldun. It suggests that a careful juxtaposition of Searle and Ibn Khaldun's social ontologies yields complementary perspectives on the emergence and nature of social reality. They both delineate a distinction between two categories of entities: humanindependent and human-dependent. The former makes up the natural world, while the latter constitutes the social world. Both scholars attempt to understand the second category of entities, which Searle refers to as human civilization and Ibn Khaldun calls ʿumrān. Although Searle and Ibn Khaldun share a common understanding regarding the importance of human activity in shaping social reality, their perspectives diverge when it comes to elucidating the mechanisms behind this phenomenon. Does the social world arise primarily from cognitive processes, or is it predominantly a consequence of linguistic expressions and speech acts? Searle asserts that language forms the basis of social reality, whereas Ibn Khaldun puts forth a social ontology based on reason. While Ibn Khaldun's social ontology explains the construction of tangible social entities such as buildings, Searle's theory can explain how is it that a mere physical structure transforms into an epistemologically objective fact—a university. Ultimately, this paper suggests that viewing the social world through the lenses of these two theories provides an intriguing and holistic perspective. This article suggests that the juxtaposition of these two ontological frameworks enriches our comprehension of the processes that give rise to the ontological-physical and epistemologicalinstitutional dimensions of social entities.
  • Yayın
    From the New Order to the Benevolent Event-making children’s education compulsory in the Ottoman Empire, 1808 – 1826
    (Selim Hilmi Ozkan, 2024) Baysan, İbrahim Vehbi; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü
    Sultan Mahmud II's era witnessed a gradual transition of the centuries-old classical Ottoman education system that was controlled by the ulama into a state administration by the announcement of an imperial decree in 1824. Although this significant change was the third in Europe, it has not been a specific topic for academic research so far. As the documents from the Ottoman archives confirm, the Sultan's efforts concerning children's basic education began almost a decade earlier. He was concerned about the deteriorating quality of the education system. Based on the primary sources, this study aims to portray the historical background and the official transfer of children's education under state control. This decree did not only make children's education compulsory but also displayed families' bad habit of letting little children work instead of sending them to school. According to the imperial decree, children started working at a very early age and did not learn the basics of their religion, and when they grew up, they did not go and educate themselves either. Sultan instructed authorities to prevent child labor and ensure children attended schools learning the basics of their religion. In effect, children's education became the collective responsibility of not only the families but also imams, school teachers, neighborhood administrators, and judges.
  • Yayın
    Rethinking cognitive psycho-education -4T Model- in the psychotherapy of religious obsessive-compulsive disorder: Report of three resistant cases
    (Halil Ekşi, 2024) Toprak, Taha Burak; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü
    In religious obsessive-compulsive disorder (OCD), the current cognitive model does not seem to be convincing enough for patients to understand the source of their obsessions and to distinguish between their obsessions and their religious beliefs (iman) and values, which affects secure relationships in therapy. Therefore, there is a need for both religious sensitivity and model proposals to solve the problem of lack of persuasiveness of cognitive psychoeducation. From this perspective, the present case study uses the 4T model (tahayyul (imagination), tasawwur (conceptualization/detailed imagination), taakkul (reasoning/reflecting), tasdiq (confirmation)), which is a hierarchical cognitive model and adapted with the inspirations from the texts of Muslim scholars (specifically from Nursi’s text of Treatise on Scrupulosity) on cognitive processes. A case report of three individuals with religious OCD is presented to demonstrate the effectiveness of this treatment method. Symptoms were measured in therapy using the Yale-Brown Obsessive Compulsive Scale, Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, and Padua Inventory scales. Feedback was obtained for post-intervention assessment. The participants received 30 individual face-to-face therapy sessions, one per week, with an average duration of 50 minutes per session, and follow-up sessions were also conducted after the completion of treatment. The results from the three cases of individuals with religiously resistant OCD symptoms, which resulted in improvement on all scale scores, demonstrate that the model is substantially effective, particularly in addressing thought-action fusion (TAF). Furthermore, the thought hierarchy offered by the model is practical and compelling in the process of cognitive restructuring.
  • Yayın
    Yunus Emre’s grammar of the self
    (Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, 2023) Conte, Francesco; Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Medeniyet Araştırmaları Ana Bilim Dalı
    In this paper, I would like to take into account some of the main elements that in my opinion forge Yunus Emre’s form of life and that are directly reflected in his Divan, one of the most important works of Turkish poetry written during the XIII and XIV centuries. Although we have little information about Yunus Emre’s life, we know for sure that he was a dervish, a person who followed the path of Sufism. I will investigate to what extent Yunus Emre’s Divan relates to his spiritual journey experiences. What can we understand about his life by reading his poetry? Did he write to witness his innermost experiences? Did he write to understand his journey toward the Ineffable Absolute (Hakk)? What is the relationship between his way of walking along the spiritual path and his conception of language?
  • Yayın
    Yapay zekânın i̇şe alım süreçleri̇nde kullanımı ve algori̇tmi̇k ayrımcılık
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2023) Gümrükçüoğlu Bozkurt, Yeliz; Yakacak, Gülnihal Ahter; Bozkurt Gümrükçüoğlu, Yeliz; Yakacak, Gülnihal Ahter; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü
    Algoritmik ayrımcılık, algoritmaların bir sonucu olarak bireyler veya gruplar tarafından deneyimlenen her türlü farklı muameleyi veya etkiyi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Hali hazırda mevcut ayrımcılık temellerine dayalı sebeplerle gerçekleşen ayrımcı davranışların yapay zekâ araçları vasıtasıyla daha sistematik, düşük maliyetli ve anlaşılamaz biçimde ortaya çıkması mümkün hale gelmiştir. İşe alım süreçleri de algoritmik ayrımcılık örnekleri ile sıkça karşılaşılan alanlardandır. Bazı hallerde işverenin bilinçli kararlarına dayanabileceği gibi bazı durumlarda işverenin ve hatta yapay zekâ aracını geliştirenin bilgisi dışında ortaya çıkması mümkündür. Gelinen noktada teknolojik gelişmelere karşı durabilmek mümkün olmasa da insan hakları ile uyumlu kullanımını sağlamak gerekmektedir. Yapay zekanın mevcut işlere etkileri düşünüldüğünde, istihdama giriş sürecinde bireyin temel haklarının korunması giderek artan bir önem arz etmektedir. Gerekli tedbirler geliştirilmediği takdirde bireylerin sistematik ayrımcılığa maruz kalması, hatta öjenik anlayışla işçi adaylarının seçimi mümkün olabilecektir. Dijitalleşmenin panaptikonunda bireyin ayrımcılığa uğrama riskini artıran özel nitelikli kişisel verilere erişim hızı ve kolaylığı acil tedbir ihtiyacı doğurmaktadır.